Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ekim 2011 Cumartesi

Sümer Uygarlığı!


Sümerler


    Sümer Uygarlığı bugünkü Irak’ın Mezopotamya bölgesinde günümüzden yaklaşık 4500 yıl önce (M.Ö 3500-M.Ö 2000) yaşamış Mayalar, İnkalar, Aztekler, Mısırlılar gibi üstün zekâsı kanıtlanmış uygarlıklar arasında sayılan önemli bir kültürdür.



  Azeri kökenli arkeolog Zecharia Sitchin Sümerliler üzerinde yaptığı araştırmayı “Genesis Revisited” adlı kitabında değinmiş. Bıraktıkları tabletlerden, yaşadıkları ortamlara kadar her durumu inceleyen Sitchin, Sümer Uygarlığı ile ilgili ilginç iddialarından da bahsediyor. Efsane olarak sayılan olguların bir kısmına da inandığını belirtiyor. Çünkü ona göre şu anki teknolojinin kazandırdığı edinimler, uygarlığın tabletlerinde de yer alıyor fakat bunlar tabletlerde Sümerlilerin inanç olgularından doğan efsanelerin bir sonucu olarak gösterilse de kanıtlanmış.




SÜMERLER

Sitchin her şeyden önce sümer matematiğini anlatmaya çalışıyor. Buna göre altmışlık denen bir sistem var. Dünyasal bir 10 ile "göksel" bir 6'yı temel rakam 60'ı elde etmek için birleştiriyorlar. Anlattığına göre bu sistem bazı yönleriyle bizim şimdi kullandığımız sistemden üstün ama en önemlisi yüzyıllarca matematiği yönlendiren yunan ve roma sistemlerinden kesinlikle üstün. Sümerler kendi sistemleriyle kesirleri bölüyor, milyonları çarpıyor, kök hesabı yapıyor ve sayıların üssünü alıyorlardı. m.ö. 4000 yılında! "hane" kavramı çıkıyor, tıpkı onluk sistemdeki gibi 2_20_200 gibi olabiliyordu. Haneleri 2 veya 120 (2*60) oluyordu ama:) 360 derecelik daire, düzine kavramı falan hala kullanılıyor.

En çok kullandıkları enerji kaynağı "naptha, napatu - yanan taşlar/petrol'dü. Tıpta gelişmişlerdi, onlara göre tıp 3'e ayrılıyordu: bultitu (terapi), şipir bel imti (cerrahi), utri maşmaşşe (efsunlar). En eski kanunları başarılı ya da başarısız doktorların ceza ve ödülleriyle ilgiliydi. Mezopotamya mezarlarındaki iskeletler beyin ameliyatı yaptıklarını kanıtlıyor. En eski mühürlerdeki yılan figürü hala tıp sembolü olarak kullanılıyor. Tekstil, yiyecek, tarım, taşımacılık, mimari gibi alanlarda çok üstün olduklarını anlatıyor.

                                  

                                        




      Bazı önemli bulgular, Sümerlerin akıllı uygarlıklar tarafından ziyaret edilmiş olmaları  ki (annunakiler-gökten yere inenler) bu durumun bahsedilişini yaradılış efsanelerinden öğrenebiliyoruz,geleceği bilmeleri ve insanlığın diğer güneş sistemi gezegenlerine kartallar gibi inmeleri(Ay’ a ayak basmamız) ve astronomik keşiflerde bulunmaları. Sümerlilerin bu çalışmaları günümüzde 60’lı yıllarda aya inilmesi ve 70 ve 80’li yıllarda Mars yüzeyindeki araştırmalarla açıklanabildi. Sümerliler astronomik çalışmalarında gezegenlere şekillerine göre isim verdiler. Uranüs gezegenini çok parlak ve çok yeşil olarak tanımladılar. Bu özellik bilim adamlarınca 1930 yıllardaki ilk keşfinin ardından kanıtlandı. Uygarlık ayrıca Uranüs’ün neden eğik bir yapısının olduğunu da açıklamış. Neptün’ün maviliğinden bahsetmiş olmalarına rağmen günümüz teknolojisiyle mavi gezegen Neptün 1977’de keşfedilebildi. Tabletlerdeki önemli veriler dönemimizdeki uzay araçlarıyla kanıtlandı. Bu ve bunun gibi görmeden veya herhangi bir araçla inceleme yapmadan bilinemeyecek olgulara sahip olabilmeleri; araştırmacıların sürekli “yabancı uygarlıkların etkisinde mi kaldılar yoksa yalnız mıydılar?”,”sayılarının yok oluşu ve geride kalan tabletler dışında önemli kalıntıların kalmayışı kendi tanrılarının bir emri miydi?” gibi soruların üzerinde durmalarına sebep olmuştur.

   Mars’taki araştırmalarda da geçmiş uygarlıkların teknolojik açıdan ileride olduklarını destekleyen bulgulara rastlanmıştır. Bunlardan en önemlisi ise Mars yüzeyindeki insan yüzleri ve İnka şehirlerini andıran Piramitler. Araştırmalar esnasında UFO görüldüğü iddiaları ve hareket eden kartal şeklindeki gölge. Gene efsanevi Maya uygarlığında bahsedildiği üzere Sümerlilerin de ikinci çarpışmanın bir krokisini çizmesi, 12 gezegenden bahsetmesi, Dünya’nın 7. Marduk’un ise 10. gezegen olması ve Plüton’u önceden keşfetmeleri…
Ve akıllara gelen soru şu: sizce bütün bunların hepsi bir tesadüf mü?


SÜMERLERİN SIRLARININ PEŞİNDELER


Sümeroloji'nin Sırrı


Neden Sümerler? 
Neden Urartular, Persler, Romalılar değildi de. Sümerler! Nedeni şudur. 
Sümerlere kadar bilinen tüm insanlık tarihi şunu söyler, insanlar avcı toplayıcı ilkel yaşamın en alt seviyesinde bir yaşam kültürüne sahipken birden bir şey olur. Bir medeniyet mantar biter gibi biter. Sümer Medeniyeti…
Birden biter dedik çünkü hiçbir alt yapısı daha ispat edilmemiş bir medeniyettir. Bir anda sanki gökten inmiş gibi çağının en üst teknolojisine ve bilgisine sahip benzeri olmayan bir medeniyettir bu. Kısaca astronomi, tıp, araç gereç, mekanik bilgisi, sosyal kentleşme kültürü, alt yapısı bugünkü şehircilik anlayışına birebir uyan şehirleri, caddeleri, kanalizasyonları, ev yapıları, düzenli ordusu, adalet mekanizması, mahkemeleri ve daha birçok yaşam standardı… Şimdi yapılan kazılardaki tabletlerin deşifresindeki kamuoyuyla paylaşılan bazı bilgilere göz atalım.

  Sosyetenin varlığı, sabah kahvaltı, öğlen yemeği alışkanlığı ve akşam mönüleri… Som balığı, et şarap, eğlenceye gitmek… Müzik notalarının tümünün ilk defa kullanılması, burç sembolleri de bu medeniyetin ürünü. Sümerceden bir kelime (Adem) çamur demek. 
Bunun gibi birçok kelime eski ve yeni dillere evrim geçirerek girmiştir. 
Şimdi buraya kadar şöyle sorunla biline bilinir. Ne olmuş yani? Olan şu bu medeniyeti birden bire meydana getiren unsur (BUĞDAYDIR) Bildiğimiz buğday. Çünkü bu medeniyete kadar insanlık, avcı toplayıcıdır.

    Oysa bu medeniyet, tarımı ilk uygulayan tarım medeniyetidir. Araştırılan konu, Sümerler bu üst seviyedeki bilgilere nasıl bir anda sahip olup ulaşıp insanlık devrimini sağlamışlardır. 






Sümerler bu güne kadar bu devrimi getirdiler.

                                            
                                             sümerler


    Henry Rawlinson'un, 1835 yılındaki Behistum yazıtlarını bulmasından beri, Akadça dilinde çivi yazısı ile yazılmış olan yazıtların büyük çoğunluğunun şifresi çözülmüştür. 1850 yılına gelindiğinde Edward Hincks (1792-1866), çivi yazısının Semitik olmayan bir dile ait olduğu kanısına varmıştı. Semitik dillerin yapısı sessiz harflerin dizilimiyle oluşurken çivi yazısının yapısı ise bunun aksine sesli harflerin sessiz harfler ile birleştirilmesinden meydana gelen heceli bir yapıdaydı. Ayrıca, belli bir çivi yazı hecesinin açıklanmasına denk gelen hiç bir semitik sözcük bulunamıyordu.

Rawlison, 1855 yılında Nippur, Larsa ve Erech adlı güney Babil yerleşmelerinde Semitik olmayan yazıtlar bulduğunu duyurdu. Julius Oppert'e göre bulunan bu dil, Mezopotamya'da Akadça'dan önce yeralmış, semitik olmayan ve bir çeşit Turan diliydi ve çivi yazısını geliştirmişti. Hincks, 1856 yılında, bu tercüme edilememiş dilin karakter yönünden sondan eklemeli bir dil olduğu yönündeki tartışmayı başlattı. Bu aşamada bazıları dili Scythic diye adlandırırken birçoğu da dili Akadça'dan ayrı görmüyordu. Bilinen "Sümer ve Akad'ın Kralı" başlığındna yola çıkan Oppert, 1869 yılında, bu dil için "Sümerce" adını önerdi. Eğer Akad krallığın semitik bölümü ise Sümer de büyük bir olasılık ile Semitik olmayan bölümüydü.

Ernest de Sarzec (1832-1901), 1877 yılında Sümer şehir Tello'da (Antik Girsu, Lagash eyaletinin başkenti) kazılarına başladı ve Découvertes en Chaldée adlı çalışmasını Sümerce tabletlerin çevirileri içerecek şekilde 1884 yılında yayımladı.

1888 yılında, Pennsylvania Üniversitesi Sümer şehri Nippur'da kazılara başladı.

1889 yılında, R. Brünnow'un Sümer İdeograflarının Sınıflandırılmış Listesi adlı çalışması yayımlandı.

    Die sumerischen Familiengesetze (Sümerce Aile Kuralları) adlı yayını ile Sümerce-Akadça çiftdilli yazıları bilimsel olarak ilk kez yayınlamak şerefi Paul Haupt'a (1858-1926) aittir.
Sümercedeki fonetik değerlerinin sayısının şaşırtıcı derecede fazla olması dilin anlaşılmasını dolambaçlı yollara sokmuştur. Paris'li oryantalist Joseph Havely 1874'de Sümercenin doğal bir dil olmayıp sadece ayinlerde kullanılan şifreli bir dil olduğu tezini ortaya atmış ve ondan sonraki bir 10 yılı aşkın süre ileri gelen bilim adamları bu konu üzerinde tartışmışlardır öyleki ünlü bilim adamı Friedrich Delitzsch bile 1897 yılında bundan vazgeçene kadar 1885 yılından başlayarak bu tezi tam 12 yıl boyunca savunmuştur.
Paris'teki Louvre Müzesinde çalışmakta olan François Thureau-Dangin'in de özellikle Les inscriptions de Sumer et d’Akkad (Sümer ve Akdaların yazıtları) adlı yayını başta olmak üzere 1898 ile 1938 yılları arasında yayınladığı yayınların Sümercenin şifresinin çözülmesinde büyük faydası olmuştur.

1908 yılında, Stephen Langdon Sümerce ve Akadça kelime dağarcığındaki bu hızlı patlamayı, Charles Virolleaud'un editörlüğünü yaptığı Babyloniaca'nın sayfalarında bir makaleyle özetledi. Langdon, bu makalede Bruno Meissner'in harika logogramlar üzerine olan yeni çıkmış kitabını yorumlamıştı. Ancak daha sonra gelen bilim adamları, Langdon'un bu çalışmasını tamamıyla güvenilmez buldular. 1944 yılında, daha dikkatli bir Sümerolog olan Samuel Noah Kramer, Sümer Mitolojisi adlı eserinde, Sümercenin deşifrsini daha detaylı ve okunaklı bir özet halinde sundu.
Friedrich Delitzsch, 1914 yılında, Sümerce Gramerin Temelleri ve Sümerce Sözlük adlı eserlerini yayımladı. Delitzsch'in öğrencisi olan Arno Poebel de 1923 yılında aynı başlıkla bir Sümerce Gramerin Temelleri adlı bir eser yayınladı ve bu kitap ondna sonraki 50 yıl boyunca Sümerce okuyan öğrencilerin standart kaynağı durumunu geldi. Poebel'in, bundan daha öncesinde 1909 yılında Nippur Babil'deki kazılarından elde ettiği sonuçları yayınladığı ve Pennsylvania Üniveristesi tarafından basılan The Babylonian Expedition başlıklı bir kitabı da vardı.

    Poebel'in oluşturduğu gramer en sonunda 1984 yılında Marie-Louise Thomsen'in The Sumerian Language, An Introduction to its Hitory and Grammatical Structure (Sümerce, Tarih ve Gramer Yapısına Giriş) adlı çalışmasıyla yer değiştirdi.
Sümerce çevirinin ne kadar zor olduğunu, Chicago Üniversitesi Oryantalizm Enstitüsünden Miguel Civil'in bira yapımı ile ilgili bir tableti çevirisinden aldığımız şu alıntılarla anlayabiliriz:
"Önceki iki deneme olan J.D. Prince'in 1919'daki ve M. Witzel'in 1938'teki denemelri dişe dokunur bir sonuç vermekten uzaktaydı. Henüz daha ilk yılında olan bir Sümerce öğrencisinin çevirebileceği kadar basit olan geniş bir yaygının üstüne soğuması için fırınlanmış maltı yayan sensin cümlesi önce "Kudretli ve yüce güçleri olan, şimşeklerin asıl yaratıcısı" şeklinde Prince ve "stärkest du mit dem Gugbulug (-Tranke) den Gross-Sukkal" [Büyük Sukkal Gugbulug (içki)'ı güçlendiren sensin] şeklinde Witzel tarafından çevrilmişti."
"50'li yıllar boyunca yapılan şu iki gelişme Sümer yazınının daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Birincisi, Chicago'da, Benno Landsberger'in Sümer Lexiconu için malzemeler'i yazıyor olması ve ikincisi ise, benim 1963'ten önce çalışıyor olduğum Philadelphia'da, Samuel Noah Kramer'in Philadelphia, İstanbul ve Jena'daki mümkün olduğunca çok tableti bilim adamları için olanaklı hale getirmekle meşgul olmasıydı."

Landsberger, Sümerce bilgimizi geliştirmemize büyük katkısı olan, eski Babil döneminden kalma çift dilli Sümerce-Akadça sözcüksel tabletleri yayımlamak için çalışmıştır. Yine Kramer ve Tholkild Jacobsen de Sümerceyi anlamamız için birçok Sümerce çeviri yayımlamışlardır.

Çivi yazısının çevirisi işlemi öncelikle bir epigrafistin toprak tabletler ya da taş yazıtlar üzerindeki şekilleri çizerek bir kağıda aktarmasıyla başlar. Tüm epigrafistler aynı oranda güvenilir olmadığı için, bir bilim adamı bir yazının çevirisi üzerinde çalışırken üzerinde çalıştığı güncel tablete karşılık gelen önceden basılmış çevirileri karşılaştırır ve özellikle kırılma ya da hasarlanmadan doğan gözden kaçmış bir işaretin olup olmadığını ve farklı bir şekilde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine karar vermeye çalışır.
Yazı sistemleri arasındaki çeviri işlemi, çivi yazısının bulunduğu biçemden bir başak yazı sistemine çevrilmesidir. Konunun içeriğine göre, bir çivi yazısı sembolü, her biri Sümerce konuşma dilindeki bir sözcüğe denk gelen olası birçok logogramdan birinin belirttiği bir hece (S, SSz, SzS ya da SzSSz) anlamında ya da bir uğraş veya yer anlamında (Bir semantik kategorisinin işaretleyişi olarak) olacak biçimde okunabilir. Bazı Sümer logogramları birden fazla çivi yazısı işaretiyle yazılmıştı. SI ve A işaretleri ile yazılmış olan 'diri' logogramından sonra bu tür logogramlara diri-heceleme denildi. Bir çivi yazısı tabletinin başka bir yazı sistemine olan çevirisinde bir logogramı oluşturan alt sembollerin anlamları tek tek gösterileceğine, tıpkı 'diri' kelimesinde olduğu gibi bileşke sembolün karşılığı gösterilecektir.
     
Sümerler:

Ayı 30, yılı 360 gün olarak hesapladılar.
Gece ve gündüzü 12'şer saate böldüler.
Bir yılı 12 ay olarak hesapladılar.
Ay ve Güneş tutulmasını hesapladılar.
Aritmetik ve geometrinin temellerini attılar.
Çarpma ve bölme cetvellerini buldular.
Daireyi 360 dereceye böldüler.


Biz halen Sümerlerin geliştirdiği bu matematiksel hesaplamaları kullanıyoruz!




    Sümerlerde hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı ve insan görünümündeydiler, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. Tanrılar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden ...

                                   "Sümer Uygarlığı Yazı dizisi" .... devam edecek....

"Kaynakça: http://www.hafif.org, 
                         http://www.fotonkusagi.net
                         http://www.msxlabs.org
                         http://www.marduk2012.com 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder