Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

NASA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NASA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2022 Salı

NASA'nın Webb'i, Yıldız Doğumunun Parıldayan Manzarası olan Kozmik Uçurumları Ortaya Çıkardı

 



    NASA'nın James Webb Uzay Teleskobu, Carina Bulutsusu'nda daha önce gizlenmiş olan yeni ortaya çıkan yıldızların doğumevlerini ve bireysel yıldızları ortaya koyuyor.

    "Kozmik Uçurumlar"ın görüntüleri, Webb'in kameralarının kozmik tozun içinden bakma yeteneklerini sergileyerek yıldızların nasıl oluştuğuna yeni bir ışık tutuyor.

    Yıldız oluşumunun en erken, hızlı aşamalarındaki nesneleri yakalamak zordur, ancak Webb'in aşırı duyarlılığı, uzaysal çözünürlüğü ve görüntüleme yeteneği, bu anlaşılması zor olayları tarihlendirebilir.


    Parıldayan yıldızlarla bezenmiş bu "dağlar" ve "vadilerden" oluşan manzara, aslında Karina Bulutsusu'ndaki NGC 3324 adlı yakındaki, genç, yıldız oluşturan bir bölgenin sınırıdır. NASA'nın yeni James Webb Uzay Teleskobu tarafından kızılötesi ışıkta yakalanan bu görüntü, daha önce görünmeyen yıldız doğum alanlarını ilk kez ortaya koyuyor.


Webb'in Kozmik Uçurumlar olarak adlandırılan görünüşte üç boyutlu resmi, mehtaplı bir akşamdaki sarp dağlara benziyor. Gerçekte bu, NGC 3324'ün içindeki dev, gazlı boşluğun kenarıdır ve bu görüntüdeki en yüksek "tepeler" yaklaşık 7 ışıkyılı yüksekliğindedir. Kavernöz bölge, bu görüntüde gösterilen alanın üzerinde, balonun merkezinde yer alan son derece büyük, sıcak, genç yıldızlardan gelen yoğun morötesi radyasyon ve yıldız rüzgarları tarafından bulutsudan oyulmuştur.


Genç yıldızlardan gelen kabarcıklı, ultraviyole radyasyon, bulutsunun duvarını yavaş yavaş aşındırarak şekillendiriyor. Dramatik sütunlar, bu radyasyona direnerek parlayan gaz duvarının üzerinde yükseliyor. Göksel “dağlardan” yükseliyormuş gibi görünen “buhar” aslında sıcak, iyonize gaz ve acımasız radyasyon nedeniyle bulutsudan akan sıcak tozdur.


Webb, ortaya çıkmakta olan yıldız yuvalarını ve görünür ışık resimlerinde tamamen gizlenmiş bireysel yıldızları ortaya koyuyor. Webb'in kızılötesi ışığa duyarlılığı nedeniyle, bu nesneleri görmek için kozmik tozun içinden geçebilir. Bu görüntüde açıkça ortaya çıkan önyıldız jetleri, bu genç yıldızların bazılarından fırlıyor. En genç kaynaklar, bulutun karanlık, tozlu bölgesinde kırmızı noktalar olarak görünür. Yıldız oluşumunun en erken, hızlı aşamalarındaki nesneleri yakalamak zordur, ancak Webb'in aşırı duyarlılığı, uzaysal çözünürlüğü ve görüntüleme yeteneği, bu anlaşılması zor olayları tarihlendirebilir.


NGC 3324'ün bu gözlemleri, yıldız oluşum sürecine ışık tutacaktır. Yıldız doğumu, aşınan boşluğun genişlemesiyle tetiklenen zamanla yayılır. Parlak, iyonize halka bulutsunun içine doğru hareket ederken, yavaş yavaş gaz ve tozu iter. Kenar herhangi bir dengesiz malzemeyle karşılaşırsa, artan basınç malzemenin çökmesini ve yeni yıldızlar oluşturmasını tetikleyecektir.


Tersine, bu tür bir bozulma, yıldız oluşturan malzeme aşındığı için yıldız oluşumunu da önleyebilir. Bu, yıldız oluşumunu kıvılcım çıkarmak ve onu durdurmak arasında çok hassas bir dengedir. Webb, modern astrofiziğin bazı büyük, açık sorularını ele alacak: Belirli bir bölgede oluşan yıldızların sayısını ne belirler? Yıldızlar neden belirli bir kütle ile oluşur?


Webb ayrıca yıldız oluşumunun devasa gaz ve toz bulutlarının evrimi üzerindeki etkisini de ortaya çıkaracak. Şiddetli rüzgarları ve yüksek enerjileriyle büyük kütleli yıldızların etkisi genellikle görünürken, daha çok sayıdaki düşük kütleli yıldızların etkisi hakkında daha az şey biliniyor. Oluşurlarken, bu küçük yıldızlar, burada görülen dar, zıt jetler oluşturur ve bu jetler bulutlara çok fazla momentum ve enerji enjekte edebilir. Bu, yeni yıldızları tohumlayan bulutsu malzemenin oranını azaltır.


Bu noktaya kadar bilim adamları, çok sayıda genç ve daha enerjik düşük kütleli yıldızın etkisi hakkında çok az veriye sahipti. Webb ile, bulutsu boyunca sayılarının ve etkilerinin tam bir sayımını elde edebilecekler.


Yaklaşık 7.600 ışıkyılı uzaklıkta bulunan NGC 3324, Webb'in Yakın Kızılötesi Kamerası (NIRCam) ve Orta Kızılötesi Enstrüman (MIRI) tarafından görüntülendi.


NIRCam - keskin çözünürlüğü ve benzersiz duyarlılığı ile - önceden gizlenmiş yüzlerce yıldızı ve hatta çok sayıda arka plan gökadasını ortaya çıkarır.


MIRI'nin görüşüne göre, genç yıldızlar ve onların tozlu, gezegen oluşturan diskleri, pembe ve kırmızı görünen orta kızılötesinde parlak bir şekilde parlıyor. MIRI, toza gömülü yapıları ortaya çıkarır ve devasa jetlerin ve çıkışların yıldız kaynaklarını ortaya çıkarır. MIRI ile, sırtların yüzeyindeki sıcak toz, hidrokarbonlar ve diğer kimyasal bileşikler parlayarak pürüzlü kayaların görünümünü verir.


NGC 3324 ilk olarak 1826'da James Dunlop tarafından kataloglanmıştır. Güney Yarımküre'den görülebilen bu bulut, Karina takımyıldızında bulunan Karina Bulutsusu'nun (NGC 3372) kuzeybatı köşesinde yer alır. Karina Bulutsusu, Anahtar Deliği Bulutsusu'na ve Eta Karina adlı aktif, kararsız üstdev yıldıza ev sahipliği yapmaktadır.

Image credit: NASA, ESA, CSA, and STScI

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Orion'un Pencereleri


Ne kadar gelişme kaydetse de üstün teknoloji ürünü uzay araçlarının hala bildiğimiz camı kullandıklarını biliyor muydunuz? Ancak yeni nesil Orion uzay aracı'nda NASA, pencere için, camdan daha sağlam, daha ince ve daha az kırılgan bir teknoloji aramakta. Çünkü ne hikmetse, Ay'a gitmiş!? bir neslin lideri konumdaki NASA, camın "Mars" gibi uzun bir yolculuk için dayanıklı olamayacağı kanaatinde.

Bu yüzden Orion uzay aracı için yeni teknolojiler peşinde koşan NASA, pencere için Akrilik maddesi üzerinde duruyor.

Akrilik asitlerin, ışık, ısı ya da metallere maruz bırakılması sonucu oluşan polimerlerin genel adı. (Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Akrilik)


Akrilik özellikle devasa akvaryumlarda kullanılan bir madde. İlk Orion test uçuşlarında NASA ,Akrilik pencereleri kullandı. Ancak bu sadece yörüngesel bir uçuş olduğu için gerçek yörünge ötesi deneyler gerçekleştirilmeden bu pencerelerin başarılı olduğunu söylemek için erken.

NASA, ayları bulan zaman aralıklarını kapsayacak uzun uzay uçuş deneyleri için çalışmaları hızlandırdı. Bu anlamda, daha dayanıklı ve uzun süre sıkıntı yaratmayacak sadece pencere sistemleri değil bir çok farklı teknolojilere ihtiyaç duyulabilir. Bunu bize zaman gösterecek.

ucurum

30 Nisan 2015 Perşembe

NASA'DAN İNCİLER


Bu "gif"i internette ilk gördüğüm zaman, bu kadar da ucuz montaj olmaz demiştim kendi kendime. Açıkçası 6 Mart 2015'de ilk kez görüntülenen bu gezgin dünyayı, ilk bakışta Ay'a benzetecek kadar da büyük bir hata yaptım. Ay'ın karanlık yüzünü kim uzaktan bakıp gözleyebilir ki?

Özellikle 21. yy'a bilimsel anlamda damgasını vuran en önemli yeniliklerin başında, tanımlanamayan cisim ve benzeri olguların kabul edilebilir düzeyde devletler aracılığıyla insanlara yavaş yavaş servis edilmeye başlandığı geliyor. Evet, yukarıdaki görüntü AY değil ve NASA tarafından yayımlanan Güneş Sistemimizin en küçük üyesi CERES'e ait bir görüntü. 


NASA, kendi sitesinde, insanların konu hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için bir anket bile hazırlamış: Bu uçuk, sıra dışı beyaz nokta da neyin nesi?

Ben en son baktığımda oylama son şekliyle şu şekilde idi:

%31 Buz Kitlesi
%10 Volkan
%10 Sıcak Su Kaynağı
%8 Tuz Yığını
%7 Kaya

%34 DİĞER!!!

ucurum

9 Nisan 2013 Salı

NASA asteroide insan gönderiyor


"NASA 2021 yılına kadar bir astreoide insan göndermeyi planlıyor."



     NASA 2021 yılına kadar bir astreoide insan göndermeyi planlıyor. Herhangi bir resmi duyuru yapılmış olmamasına rağmen Senatör Bill Nelson ve anonim bir Beyaz Saray yetkilisi Amerika'nın uzay planlarıyla ilgili bilgileri basınla paylaştı. 2019 yılına kadar bir astreoidi sonda aracılığı ile yakalayıp Ay'a yaklaştırma planı amaç olarak güdülmüş. Daha sonra Astronotlar 2021 yılına kadar astreoidi keşfetmek üzere yol alacaklar. Bu insanoğlunun 1972'den sonra Dünya yörüngesinden ayrıldığı ilk insanlı uçuş olacak. Mars'a insanlı uçuş için de NASA'nın ilk adımı olarak tasarlanacak.












Senato Bilim Başkanı ve Uzay Alt Komitesi ve 1986 yılında Columbia ile uzaya uçan ismi Senatör Nelson, basın toplantısında bu planı tartışırken, ismi açıklanmayan bir Beyaz Saray yetkilisi bir e-posta ile Nasa'nın bu planını doğruladı. Planın bildirildiği misyonda 78 Milyon dolarlık bir bütçenin ayrılması söz konusu olduğu açıklandı. Görevin başarısı 2030larda planlanan Kızıl Gezegen keşfi için NASA'ya bir "izin" niteliği de oluşturacak.



Orijinal Kaynaktan Çeviri: Tarık ALKAN




5 Nisan 2013 Cuma

Ay'a ayak bastık mı



Tarih: 20 Temmuz 1969

Tüm dünya nefesini tutmuş, ekran başına kilitlenmişti. Beyazcamda o gün, insanlığın en büyük teknolojik zaferlerinden birisi izleniyordu. Neil Armstrong, Edwin "Buzz" Aldrin ve Michael Collins'ten oluşan Apollo 11 ekibi, 16 Temmuz'da başladıkları yolculuklarının sonuna gelmiş ve Ay'a ulaşmışlardı. Saat 10:56'yı gösterirken, Armstrong ve Aldrin, kendilerini Ay'a indirecek modülden inmeye başlamışlardı ve Ay'a ayak basan ilk insan Neil Armstrong'un şu sözü tarihe yazılacaktı: "Bir insan için küçük, ama insanlık için büyük bir adım." Bu adım aynı zamanda ABD'nin, uzay yarışında Sovyetler'e attığı sağlam bir gol olarak da hatırlanacaktı.




Tarih: 15 Şubat 2001

Fox TV, o gece sonradan çok tartışılacak bir program yayınladı; "Komplo Teorisi: Gerçekten Aya İndik mi?" adındaki bu programı, X-Files dizisinin aktörlerinden Mitch Pileggi sunuyordu. Bir saat süren bu yayın, Apollo'nun Ay'a inişinin NASA'nın bir düzmecesi olduğuna inanan insanlarla yapılmış röportajlardan oluşuyordu. Bu kişiler arasında özellikle Bill Kaysing'in iddiaları dikkat çekiciydi ve Kaysing elinde inişin düzmece olduğunu ispatlayacak kanıtlar olduğunu söylüyor ve bu kanıtları kamuoyuna sunuyordu. İddialar, Ay'a iniş filmlerinin Nevada Çölü'nde (tabii ki 51. Bölge'de) çekildiği, çünkü NASA'nın o günkü mevcut teknolojisinin Ay'a gidiş için yeterli olmadığı, fakat Soğuk Savaş baskısı nedeniyle böyle bir düzmece senaryo hazırlandığı yönündeydi.

Aslında Ay'a inişin düzmece olduğu iddialarının dile getirildiği ilk yayın bu değildi elbet.


1994 yılında Andrew Chaikin "A Man on the Moon" adlı kitabında bu iddiaları dile getirmişti. Ardından Uluslararası Dünya'nın Düz Olduğunu Kanıtlama Birliği Başkanı Charles K. Johnson, izlenen tüm bu olayın Hollywood stüdyolarında çekildiğini ve senaryosunun da Arthur C. Clarke tarafından yazıldığını iddia etmişti. Fakat tüm bunlardan da önce 1974'te William Kaysing'in kendi bastırdığı kitabı "We Never Went to the Moon: America's Thirty Billion Dollar Swindle", bu iddiaların ilk kez ortaya atıldığı kaynak olarak gösterilmektedir.



Ay'a inilmediğini söyleyenlerin iddialarını üç ana maddede toplayabiliriz:

- İnsanoğlu aya inmemiştir,

- NASA ve diğer kuruluşlar, fotoğraflar, video görüntüleri, telsiz konuşmaları, taş örnekleri gibi kanıtlarla oynayarak veya onları maniple ederek kamuyu aldatmaktadır,

- NASA ve diğer kuruluşlar, bu komplolarını halen sürdürmektedirler.

İddialar bu maddelerde sıralanırken, aslında iddia sahiplerinin de kendi aralarında sözbirliği ettiğini söylemek mümkün değil. Nitekim ay komplosu iddiaları da dört ana başlıkta toplanmakta:

- Toptan düzmece: Bu görüşe göre iniş programı baştan aşağı düzmeceydi. Teknoloji, henüz bu yolculuk için yetersizdi ve dünya çevresindeki radyasyon kuşağı, böyle bir seyahati imkansız kılıyordu.

- Belirli bir bölüm düzmece / İniş gerçekleşmedi: Bu iddianın sahibi Bart Sibrel'e göre Apollo 11'in, Ay'ın çevresindeki seyahati ve Ay'a inişi düzmeceydi. Apollo 11, yarı yola kadar gitmiş ve geri dönmüştü. 

- İniş gerçekleşti ama… : Dr. Brian O'Leary, NASA'nın inişe dair fotolar ve videolarda bazı oynamalar ve saptırmalar yaptığı, çünkü asıl görev esnasında çekilen resim ve videoların zarar gördüğü veya kaybolduğu hipotezini ileri sürmüştü. Komplo iddiacılarından David Percy, bu iddiayı kesin bir kanıt olarak gösterdi, ama O'Leary, bunun sadece bir hipotez olduğunu tekrarladı.

- İniş gerçekleşti, ama gizlenen şeyler var: William Brian, Ay'a inildiğini fakat astronotların Ay'da anormal şeyler bulduklarını (uzaylılar gibi) ve bu nedenle NASA'nın buluntuları gizlediğini iddia etti. Yine Phillip Lheureux, "Lights on the Moon" isimli kitabında, NASA'nın bulduklarını, diğer uluslardan gizlemek için fotoğraflarda oynama yaptığını iddia etti. 

Bu noktada şu soru akla geliyor: Peki ama neden böyle bir düzmece senaryo hazırlanmış olabilir? İddiacılara göre bunun dört temel nedeni var:

- Dikkat dağıtmak: ABD Hükümeti, halkın dikkatini Vietnam Savaşı'ndan çekmek istiyordu. (Bu iddia olayların kronolojik sırasına uymamaktadır.)

- Soğuk Savaş Prestiji: ABD, Sovyetler'e karşı girişilen uzay yarışında, Sovyetler'in Yuri Gagarin başarısından sonra geriye düşmüşlerdi ve öne geçmeleri gerekiyordu. 

- Para: NASA, bu proje için 30 milyar dolar almıştı ve karşılığında bir proje sunmaları gerekiyordu.

- Risk: Teknoloji henüz Ay'a iniş için yeterli değildi ve kimse risk almak istemiyordu, ama inilmesi gereken bir Ay da vardı.

Peki bu iddialar kamuoyunu nasıl etkilemişti? 1999'da GALLUP yaptırdığı bir araştırma, Amerikan halkının %6'sının Ay'a gidildiği konusunda şüpheleri olduğu sonucunu ortaya çıkartmıştı. 2001 yılında "Komplo Teorisi: Gerçekten Aya İndik mi?" Fox TV'de yayınlandıktan sonra yapılan araştırmada ise şüphecilerin oranı birden %20'ye fırlamıştı. NASA adına çalışan gazeteci James Oberg'in raporuna göre de, nüfusun %10'unun Ay seyahati ile ilgili şüpheleri mevcut.

Peki iddiacılar, iddialarına kanıt olarak neleri öne sürüyorlar. Şimdi onları ve bu iddialara karşı verilmiş yanıtları inceleyelim:

İddia: Bilgiler kayıp!

Uçuşa dair planlar, çizimler, makinelerin taslakları, kayıt kasetleri, Ay üzerinde yürüyüşün yüksek kalitede kaydı, diğer beş uçuşa dair tüm kayıtlar ve Apollo 11 görevini doğrulayacak kilit belgelerin hepsi kayıp!

1) NASA arşivcisi Dr. David Williams ve Apollo 11 uçuş direktörü Gene Kranz, Apollo 11'in telemetri (uçuşa dair verilerin depolandığı sistem) data kasetlerinin kaybolduğunu doğruladılar. Komplo iddiacıları da, bu açıklamayı iddialarına kanıt olarak gösterdiler ve o kasetlerin hiç var olmadığını söylediler.

2) Komplo iddiacılar, Apollo iniş modülü ve diğer ekipmanların çizim taslaklarının kayıp olduğunu ileri sürüyorlar.

3) Bart Sibrel, NASA'da araştırma yaparken inanılmaz bir kaset bulduğunu ve bu kasetin dünyaya verilen kurgulu yayının 10 saniye öncesinde olanları gösterdiğini ve üç astronotunda sürekli tekrarlar yaptığını söylüyor. Bu kasetin sahtekarlığın kanıtı olduğunu ileri sürüyor. 

Bu iddialara yanıtlar:

1) Cosmos Dergisi'ne göre bu kasetler, 1 Kasım 2006'da Avustralya'da Curtin Teknik Üniversitesi'nde bulundular. (Kaynak: http://www.cosmosmagazine.com/node/818)

2) NASA, çizimlerinin kayıp olduğu iddia edilen araçların, Apollo 11 görevinde kullanılmadığını söylüyor.

3) Bu kasette olanlar, astronotların canlı yayın öncesinde yaptıkları yayına hazırlıkları gösteriyor aslında. (Tıpkı bir spikerin canlı yayına çıkmadan yaptığı hazırlıklar gibi.)

İddia: Fotoğraflar ve filmler sahte!

1) Ayda çekilen fotoğrafların görüntü kalitesi "anormal" derecede yüksek.

2) Fotoğraflarda hiç yıldız yok.

3) Resimlerdeki ışığın ve gölgelerin renkleri ve açıları tutarsız.

4) Avustralya'dan Una Ronald takma adlı bir kişi resimlerin birinde bir cola kutusu gördüğünü iddia etti.

5) Bazı fotoğraflarda, -sanki çok yoğun bir ışık kaynağı veya spot varmışçasına- yoğun ışık ihtiva eden bölgeler mevcut.


Bu iddialara yanıtlar:

1) Yanlış. Ayda çekilen düşük kalitede birçok resim var ama NASA aralarından en iyilerini seçip kamuya sundu.

2) Güneş ışığı mevcut olduğu ve kameraların ayarı gündüz çekimine göre ayarlandığı için resimlerde yıldız yok.

3) Bu tutarsızlığın nedenleri: Ay'ın yüzeyinin pürüzlü oluşu, geniş kamera açışının kullanımından oluşan dengesizlik ve Dünya'dan yansıyan ışık.

4) Böyle bir iddia doğrulanmadı. Una Ronald'ın var olduğunu söyleyen sadece tek bir kaynak var.

5) Ay üzerindeki tozlar, ışığı, tıpkı sokak lambalarının veya ıslak çimin yansıttığı gibi yansıtma özelliğine sahip ve resimlerdeki bu yoğun ışık bölgelerini oluşturuyorlar.



İddia: Radyasyon ve ısıya dayanamazlardı!

1)Astronotlar, Van Allen radyasyon kuşağına (Dünya'nın çevresinde yer alan kuşak) ve uzaydaki radyasyona dayanamazlardı.

2) Kameralardaki filmler, radyasyon nedeniyle bozulmuşlardı. (Görüntü sislenmişti.)

3) Ay'ın yüzeyi, gündüz vakti o kadar sıcaktır ki kameradaki filmin eritir.

Bu iddialara yanıtlar:

1) Astronotlar, bu kuşakta 30 dakika kadar kaldılar ve kuşakları bulan Dr. Van Allen bile bu kuşakların söylendiği kadar tehlikeli olmadığını ve radyasyon etkisini minimize edecek teknolojiye sahip olunduğunu söyledi. Keza uzaya giden astronotlarda görülen en temel problem, radyasyondan dolayı gözlerinden katarak oluşumunun ilk evrelerinin görülmesi ki 36 Apollo astronotunun 33'ünde bu oluşuma rastlanmış. Bu da ayrıca Ay'a gidildiğine kanıt olarak gösterilebilir.

2) Filmler, radyoaktif etkiye karşı özel korumalı metal kutularda taşındılar ve söylenildiği gibi bir bozulma gerçekleşmedi.

3) Ay'ın, söylenildiği ısının oluşumuna uygun bir atmosferi yoktur.

İddia: Açıklanamaz mekanik durumlar mevcut!

1) İniş nedeniyle neden krater oluşmadı?

2) Mekiğe dönüş esnasında ay modülünün kalkış roketleri, neden görülebilir bir alev çıkartmadı?

3) Ay'dan getirildiği iddia edilen taşlar, neden Antartika'da bulunan taşlara benziyor?

4) Ay'a dikilen bayrak, Ay'da rüzgar olmamasına rağmen nasıl oluyor da dalgalanıyor?

5) Daha genel teknik bir iddia ise şu: Uzay yarışı esnasında ilkleri hep Ruslar başarmışken, Ay'a nasıl oldu da Amerikalılar gitti.

Bu iddialara yanıtlar:

1) Zaten krater oluşumu beklenmiyordu. İniş motorunun gücü, modül daha çok yukarıda iken iyice düşürülmüştü ve egzozdan krater oluşturacak kadar güçlü bir atım çıkmıyordu.

2) Roketler, özel bir yakıt kullanıyorlardı ve bu yakıtın özelliği, görünebilen bir alev çıkartmamasıydı.

3) Kimyasal analizler, Ay'dan getirilen taşların yapılarının farklı olduğunu ortaya koydu. Yine Apollo'nun Ay'dan getirdiği toprak örnekleri, Rusların elindeki toprak örnekleriyle karşılaştırıldığında, aralarında fark olmadığı görüldü.

4) Evet, Ay'da rüzgar ya da hava yok, ama bayrak dikilirken bir hareket var ve bu hareket nedeniyle de bayrakta o dalgalanma gerçekleşiyor. Zaten bayrağın hareket nedeniyle dalgalanmasının 30 dakika kadar sürdüğü ve sonrasında öylece hareketsiz kaldığını gösteren bir video da mevcut.

5) Ruslar, ilkleri başardılar, ama Amerikalılar ile aralarında teknolojik açıdan büyük bir fark yoktu. Rusların gerçekleştirdiği her ilki, Amerikalılar birkaç hafta veya ay sonra tekrarlıyorlardı. Ay'a yolculuk, ABD'nin, sürekli dibinden takip ettiği Rusları virajda yakalayıp önüne geçişinin göstergesiydi.














31 Mart 2013 Pazar

Plüton 5 değil, 10 uyduya sahip




Plüton’un beş değil, 10 uyduya sahip





'Plüton’un beş değil, 10 uyduya sahip'

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından gerçekleştirilen bir simülasyon, cüce gezegen Plüton’un beş değil, 10 uyduya sahip olabileceğini gösterdi. Simülasyon, Plüton’u incelemek için görevlendirilen New Horizons uzay aracının Plüton ve uydusu Charon arasındaki bölgeye girdiğinde büyük bir risk alabileceğini öne sürdü.

Güneş Sistemi’nde Neptün’ün ardından gelen cüce gezegen Plüton’un, Charon, Nix, Hydra, S/2011 P 1 ve S/2012 P 1 uydularının yanı sıra, beş tane daha fazla uydusu olabileceği ifade edildi. NASA tarafından gerçekleştirilen simülasyonda, 14 Temmuz 2015’te Plüton-Charon sistemine girmesi beklenen New Horizons uzay aracının, kendini iki gök cismini saran asteorit kaplı bir alanda bulabileceği belirtildi.

Yeni simülasyon, bugüne kadar Hubble Uzay Teleskopu tarafından keşfedilen dört uydunun çok ötesinde kalan, yörüngeleri çok daha büyük olan yeni uydular olabileceğini öne sürdü. Hubble’ın süper-derin görüş alanının ötesinde kalan bu uydular, aynı zamanda çok sönük ve küçük olmaları nedeniyle tespit edilememiş olabilir.

KEŞFEDECEK ÇOK ŞEY VAR

   Discovery News’in haberine göre, Utah Üniversitesi’nden Benjamin Bromley ve Harvard Astrofizik Merkezi’nden Scott Keyon’un gerçekleştirdiği simülasyon, New Horizons’ın Plüton’un yörüngesinden geçişi için birden fazla seçenek düşünülmesi gerektiğini savundu.


  Sorun şu ki, Plüton ve Charon’u saran bölgeye girdiği zaman bir asteorit veya buzul göktaşına çarpması halinde, saatte yaklaşık 57 bin km hızla ilerleyen New Horizons, Dünya’ya bir parça veri bile gönderemeden yok olacak.

Diğer yandan, Plüton-Charon sisteminde keşfedilmesi gereken çok fazla sır var. Ay’ın kütlesi, Dünya’nın kütlesinin yüzde biri. Oysa, Charon’un kütlesi Plüton’un kütlesinin yüzde 12’sine eşit. Bu sebeple, Dünya ile Ay arasındaki ağırlık merkezi Dünya’nın çapı içinde kalırken, Plüton ve Charon ortak bir ağırlık merkezinin etrafında dönüyor ve ‘çift yıldız’ olarak adlandırılıyorlar.

Dahası, Plüton’un son derece dağınık jeolojik yapısının sebebi ne? Gök bilimciler, cüce gezegenin, Jüpiter’in birçok uydusunda olduğu gibi gaz ve tozdan oluşan kozmik bir diksten oluşmuş olabileceğini düşünüyor.







YENİ BİR TEORİ

ABD’nin Boulder Üniversitesi’nden Robin Canup ise daha popüler olan bir teori öne sürüyor. Canup’undüşüncesine göre, Plüton çok eski zamanlada, Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin ötesinde kalan Kuşper Kuşağı nesnelerinden biriyle çarpıştı.

Canup’un hazırladığı simülasyona göre, çarpışmada kütlesi gezegenine kıyasla çok daha büyük olan bir uydunun oluştu. Ayrıca, spiral bir kozmik enkaz, iki kozmik cismin etrafında bir halka oluşturdu.

Simülasyon, çarpışmanın ardından gelen 10 yılda halkanın daha büyük bir hal aldığını, 100 bin yıl içinde ise halkadan saçılan birkaç kilometre çapındaki cisimler önlerine çıkan toz parçacıklarını da çekerek çok küçük uydular haline geldi.

Gök bilimciler, buradan yola çıkarak, Temmuz 2015’te Plüton-Charon sistemine girecek New horizons uzay aracının yeni kozmik cisimler ve halkalar keşfedebileceğini düşünüyor. Plüton sisteminin tam haritasının çıkarışması ise Güneş Sistemi’nin uzak köşesinde nasıl bir gelişim yaşandığını ortaya çıkaracak.

Gök bilimciler, ilk olarak 1978’de Charon’u keşfetmişti. Sırasıyla 2011 ve 2012’de keşfedilen S/2011 P 1 ve S/2012 P 1 uydularına ise Cerberus ve Vulcan adlarının verilmesi kararlaştırıldı. Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) henüz resmi olarak uyduların isimlerini açıklamadı.



ntvmsnbc

27 Nisan 2012 Cuma

Satürn'ün halkasında esrarengiz cisimler

Satürn
         

Bilim insanları, Satürn’ün halkalarından birine zarar veren, esrarengiz cisimler keşfetti.

Satün’ün “F halkası”nda tespit edilen cisim, NASA’nın Cassini uzay aracı tarafından çekilen fotoğrafta ortaya çıktı. Uzay aracının çektiği fotoğraflarda, Satürn’ün en dıştaki halkası olan F halkası üzerinde ilerleyen, yaklaşık bir kilometre uzunluğunda cisimler görüldü.

F halkasında gezinen gök cisimlerinin, hareketleri esnasında buz parçacıklarını da hareketlendirdikler ve tıpkı jetlerin gökyüzünde arkalarında bıraktığına benzeyen bir iz ortaya çıkardıkları fark edildi. Gök bilimciler, F halkasındaki serseri cisimlerin geride bıraktığı izleri “mini jetler” olarak adlandırdı.

Londra’nın Queen Mary Üniversitesi’nde gök bilimci olan ve Cassini görüntüleme ekibinde yer alan Carl Murray, Space.com’a, “Bence F Satürn’ün en tuhaf halkası. Son tespitler bu halkanın sanıldığından çok daha hareketli olduğunu gösteriyor... F halkası bir kilometreden, 150 kilometrelik Prometheus uydusuna kadar birçok gök cisminin yer aldığı bir yer. Bu cisimlerin her biri görülmeye değer bir görüntü ortaya çıkarıyor” dedi.





NÖBETÇİ UYDULAR
F halkası, Satürn’ün iki uydusu, Prometheus ve Pandora’nın gözetimi altında. Bu iki uydu, halkanın içinde ve dışında kıvrılarak hareket ediyor. Bazı zamanlarda, iki uydu F halkasını düzensizleştiriyor ve ortaya “kar topları ve kanallar” çıkıyor. Bilim insanları, buz parçalarından oluşan bu kar tanelerinin, uzun süre hayatta kalmayı başararak F halkası üzerindek kayan cisimler haline geldiğini düşünüyor.

F halkası, Satürn’den 140 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Halkanın üzerinde gezinen cisimlerin, saatte yaklaşık 6.4 kilometre hızla halkayla çarpıştığı tespit edildi. Bu düşük hıza rağmen, çarpışmaların ardından geride 40 ila 180 kilometre uzunluğunda izler kalıyor.

Cassini görüntüleme ekibinden bir diğer isim Nick Attree, “F halkasının çevresi yaklaşık 550 bin kilometre. Mini jetler halkaya kıyasla çok ufak kaldığı için tespitleri çok zor oluyor... Cassi’nin çektiği 20 bin fotoğrafı inceledik ve uzay aracının sadece yedi yıllık gözleminde bu esrarengiz gök olayını 500 defa tespit ettiğimizi memmnuniyetle söyleyebilirim” ifadesini kullandı.

SATÜRN’ÜN SIR HALKASI
F halkası, Güneş Sistemi’nin en büyük ikinci gezegeni olan Satürn’ün çok sayıdaki halkası arasında en esrarengizi kabul ediliyor. Voyager uzay aracı tarafından 1980’li yılların başında tespit edilen F halkası, uzun yıllardır gök bilimcilerin içinden çıkamadığı özellikler barındırıyor.

Cassini ekibinden Carolyn Porco, “Voyager, iki uydunun çobanlığını yaptığı, parlak, dar bir yörünge koridorunda yer alan bir halka keşfetti... Prometheus ve Pandora’ya o zamandan beri ‘çoban uydular” da denir.... Ancak F halkasının şaşırtıcı özelliği sunduğu karmaşaydı. Başı boş cisimler, örgülü yapılar, kendi başına beliren şeritler, F halkasına tanımlanması zor bir görüntü veriyordu... On binlerce fotoğrafı inceledikten sonra, bu yapıların çoğunun en F halkasının aldatıcı özelliğinden kaynaklandığını anladık” dedi.

Cassini, 1997 yılında NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (AUA) ve İtalya Uzay Ajansı’nın ortak projesi kapsamında uzaya gönderildi. 2004’ten bu yana Satürn’ü inceleyen Cassini’nin görevi, 2017’ye kadar uzatıldı.

F halkasının gök bilimcileri şaşırtan son görüntülerini konu alan araştırmalar, bugün Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen European Geosciences Union toplantısında sunuldu.

http://www.ntvmsnbc.com

29 Şubat 2012 Çarşamba

Güneş'te fırtınalar kopuyor

Güneş





NASA’nın Solar Dynamics Observatory (SDO) uydusu, hafta sonunda Güneş’te yaşanan fırtınaları gözlemledi.


Güneş’in yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını çeken uzay aracının 7 ile 8 Şubat günlerinde 30 saatlik bir süreçte çektiği görüntülerde, Güneş’in yüzeyinde bir girdap gibi hareket eden fırtınalar net bir şekilde görülebiliyor. Plazma fırtınalar, Güneş’in kendi manyetik alanının etkisiyle şekilleniyor.
SDO görevinde yer alan bilim insanları, “Görüntülerde girdaplar çizerek hareket eden plazma, Güneş’in manyetik alanına karşı koymaya çalışırken bu şekli alıyor... Plazma, manteyik alan çizgileri üzerinde gezinerek ilerliyor” açıklamasını yaptı.
Görüntülerde, daha soğuk plazma materyali, parlak arka planda kara noktalar olarak belirtiyor. Çok yüksek mor ötesi dalga boyunda çekilen görüntüler, bu sebeple sarıya kaçan bir renge sahip.

    
 24’ÜNCÜ DÖNGÜ SONA ERİYOR
  NASA, Güneş fırtınasının görüntülerini, SDO’nun görevinin ikinci yıldönümü anısına yayımladı. 850 milyon dolara mal olan uzay aracı, 11 Şubat 2010 tarihinde fırlatılmıştı. Beş yıl boyunca Güneş’i inceleyecek olan SDO, gök bilimcilerin güneş olaylarını daha iyi anlamasına yardımcı oluyor.

Güneş’te yaşanan 11 yıllık döngülerin sonucunda, yıldızın üzerindeki kara lekelerin büyüklüğünde ve sayısında değişim yaşanıyor. Şu an 24’üncü Güneş Döngüsü içinde olan Güneş, faaliyetinin maksimuma çıkması beklenen 2013’te 25’inci döngüye girecek.

http://www.ntvmsnbc.com

Çarpma ihtimali 625'te 1


2011 AG5 


Bilim insanları, geçtiğimiz yıl keşfedilen ve 30 yıl içinde Dünya’ya çarpma olasılığı çok yüksek olan bir asteroiti yakın takibe aldı. Asteroitin, Dünya'ya çarpma ihtimalinin 625'te 1 olduğu belirtildi.

2011 AG5 adı verilen asteroit, yaklaşık 140 metre genişliğinde. Gök bilimciler, 2040 yılına doğru Dünya’ya tehlikeli biçimde yaklaşacağı uyarısı yapılan asteroiti yolundan çıkarmak için çalışmalara başladı bile.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kurulan Dünya’ya Yakın Gök Cisimleri Eylem Ekibi (NEO), yaptıkları hesaplamalar sonucu, 2011 AG5’in Dünya’ya 28 yıl içinde çarpabileceğini tespit etti.
2011 AG5, Ocak 2011’de Arizona Üniversitesi araştırmacıları tarafından tespit edildi. Avrupa Uzay Ajansı’nın Hollanda’da yürttüğü Güneş Sistemi Görevleri Bölümü’nde yer alan Detlef Koschny, “2011 AG5, 2040’ta Dünya’ya çarpma olasılığı en yüksek olan gök cismi... Ancak asteoriti bulunduğu yörüngenin ancak yarısında gözlemleyebilmemiz, kesin matematiksel hesaplar elde etmemizi engelliyor” dedi.
Koschny, “Avrupa güney Gözlemevi gibi kurumları 2011 AG5 hakkına bilgilendiriyoruz... Umuyoruz ki asteoiti takip etmek için bir gün özel bir teleskop kullanmaya başlarız” ifadesini kullandı.
ÇARPMA OLASILIĞI 625’TE 1


NASA’nın California’daki İtiş Gücü Laboratuarı’nda NEO gözlem programını yöneten Donald Yeomans, 2011 AG5’in Dünya’ya çarpma olasılığını 625’te 1 olduğunu belirtti ve çarpışma tarihini 5 Şubat 2040 olarak verdi.

Olası bir çarpışmanın şiddeti hakkında fikir elde edebilmek için çalışmalarına devam ettiklerini belirten Yeomans, “2011 AG5’i yaklaşık 10 aydır gözlemliyoruz. Bu asteroitin yörüngesi ve büyüklüğü hakkında kesin bilgilere ulaşmamız için yeterli değil... Asteroit, 2013-2016 arasında Dünya’dan görülebilecek. Böylece, 2011 AG5’in anahtar deliğine gireceği 2023’e kadar asteoitin yönünü değiştirmek için şansımız olabilir” dedi.
Anahtar deliği, Dünya’ya yaklaşan gök cisimlerinin, yerçekimi kuvvetinin etkisiyle Dünya’nın yörüngesine girdikleri bölgeleri temsil ediyor.
ANAHTAR DELİĞİ HESAPLAMALARI


2011 AG5,  Dünya’ya ilk olarak Şubat 2023’te yaklaşacak. Bu tarihte Dünya ile asteroitin arasındaki mesafe, 0.2 astronomik birime (2.99 milyon kilometre) inecek.

Gök bilimciler, 2011 AG5’in Dünya’nın rotasına girmesine neden olabilecek anahtar deliğinin, 100 kilometre genişliğinde olduğunu düşünüyor.
Yeomans, 2036’da Dünya’ya çarpma ihtimali olan Apophis asteroitinin, 2029’da anahtar deliğine gireceğini ve bu bölgenin, 2011 AG5’in anahtar deliğine kıyasla daha küçük olduğunu belirtti.
Yeomans, “2011 AG5’in rotasını değiştirmek için yapılacak her türlü çalışma öncesinde 2013’e kadar gözlem yapmalı ve en iyi kararı vermeliyiz” ifadesini kullandı.
NASA: TAKİP EDİYORUZ


NEO gözlem programında yer alan NASA yetkilisi  Lindley Johnson, “Bir gözümüz 2011 AG5’in üzerinde... Eylül 2013’ten itibaten asteroiti çok daha iyi gözlemlemeye başlayacağız. Kasım 2015’te ise bu imkanda daha da artacak” dedi.

NASA Başkanı Charles Bolden, 2011 AG hakkında kendilerine yapılan çağrıları dikkate aldıklarını belirterek, “Çarpma olasılığı olan gök cismini çok ciddi bir şekilde ele aldıklarını” ifade etti.
Bolden, 2011 AG5’in gözlemlenmesi için teleskop inşa edilebileceğini ve gök cisminin Kasım 2015’ten itibaren yakından takip edilmeye başlanacağını söyledi ve şu sözleri ekledi: “NASA’nın Deep Impact görevi kapsamında 2005 yılında Tempel 1 kuyrukluyıldızına bir uzay aracı göndermeyi başardık. Altı yıl önce gerçekleitirlen bu görev, hareket halindeki gök cisimlerini vurma başarımızı gösteriyor.” 
http://www.ntvmsnbc.com

10 Aralık 2011 Cumartesi

Mars'ta suyun varlığına 'kesin' kanıt!

Mars


"Kızıl gezegenin yüzeyinde dolaşarak analizler yapan robot-araç opportunity, su tarafından bırakılan alçıtaşı damarlarına rastladı."

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) Mars'a 8 yıl önce gönderdiği ve hala faal tekerlekli robotu Opportunity, Kızıl Gezegen'de eskiden suyun varlığına dair şimdiye kadarki en iyi kanıtı keşfetti.

Oppurtunity'nin bilimsel sorumlusu Cornell Üniversitesi'nden Steve Squyres Amerikan Jeofizik Derneği toplantısında yaptığı açıklamada, son kullanım tarihini çoktan doldurmasına rağmen keşiflerini sürdüren Opportunity'nin incelediği dev Endeavour kraterinin duvarının yakınında ince, parlak bir mineral damarı keşfettiğini belirterek, bunun milyarlarca yıl önce suyun bıraktığı alçı taşı (jips) olduğunu kaydetti.





Bunun Opportunity'nin şimdiye dek Mars'ta suyun varlığı konusunda keşfettiği en kuvvetli kanıt olduğunun altını çizen Amerikalı bilimadamı, geçen ay Opportunity'nin kamerası ve röntgen spektormetresiyle mineral damarında yaptıkları analizin ardından, bunun kartonpiyer ve alçı yapımında kullanılan jips olduğuna kanaat getirdiklerini söyledi. Bileşiminde iki molekül kristal suyu olan kalsiyum sülfat, endüstride 'jips' olarak adlandırılıyor.