Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Kasım 2011 Çarşamba

Uzun yaşamın sırrı kan grubunda!

Uzun yaşamın sırrı






Yapılan araştırmaya göre kanı AB olanlar daha uzun yaşıyor


Durham'daki Duke Üniversitesinde görevli Amerikalı bilim insanları, 1992 ile 2009 arasında bypas geçiren 15 bin 435 hastanın verilerini inceledi. Ameliyattan sonra 4144 hasta on yıl içerisinde hayatını kaybederken, ölenlerin kan grubuna göre yapılan ayrıştırmada AB grubundakilerde ölüm riskinin A, B veya 0 grubundakilere göre yüzde 18 az olduğu görüldü.


Kan grubu ile ölüm riski arasındaki bağlantı kesin olarak bilinmiyor. Ancak AB grubu hastalara daha az kan nakli yapıldığını tespit eden bilim insanları, bunun, dolaylı olarak kanama görülme oranının daha düşük olduğuna işaret edebileceği tahmininde bulundu.

AB GRUBUNDA KAN PIHTILAŞMA FAKTÖRÜ DAHA FAZLA

Daha önce yapılan araştırmalar, kan grubu AB olanlarda pıhtılaşma faktörü VIII ve Willebrand faktörü (vWF) oranının daha yüksek olduğunu göstermişti.


Bilim insanları bu çerçevede kan grubu AB olan hastalarda pıhtılaşmanın nispeten daha iyi yürüdüğünü, dolayısıyla kanama ve ölüm riskinin daha düşük olduğunu tahmin ediyor.




Uzayı yırtacak lazer sistemi!


Uzayı yırtacak lazer 



İngiltere’de büyük bir bilimsel projenin bir parçası olarak boşluğun dokularını yırtıp ayırabilecek güçte bir lazer yapılıyor.
Projenin amacı kainat hakkındaki en temel sorulardan bazılarına yanıt bulmak.

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın izinden yürüyecek olan bu son bilimsel denemede, dünyanın en güçlü lazeri kullanılacak.

Lazer’den çıkan ışın öyle yoğun olacak ki, gücü dünyanın güneşten aldığı enerjinin bir kalemin ucu büyüklüğünde bir noktaya odaklandırılması durumunda elde edilecek güce eşdeğer olacak.

Bilim adamları bu lazer sayesinde boşluğun dokusu olan vakumu kaynatabileceklerini iddia ediyorlar.

Bilinenin aksine, vakum maddeden arınmış halde olmayıp, aslında bir var olup bir kaybolan çok küçük gizemli moleküller içeriyor ama bu moleküller o kadar hızlı hareket ediyorlar ki şimdiye dek kimse bunların varlığını kanıtlayamadı.

Bilim adamları yeni lazerin vakum dokularını yırtıp ayıracağını ve bu sayede gizemli moleküllerin ortaya çıkacağını söylüyorlar.

Hatta bu lazer sayesinde yeni bir boyut olup olmadığının da belirlenebileceği belirtiliyor.

Lazer şu anda var olan en güçlü lazerlerden 200 kat daha güçlü olacak.


1 Kasım 2011 Salı

37 bin km hızla yaklaşıyor!


Son hızla Dünya'ya yaklaşıyor

"Saatte 37 bin km hızla yaklaşan 20 milyon tonluk göktaşının Dünya'ya çarpma riski düşük. Ama kesin olasılık 2012 veya 2013’te netleşecek."


   Mısır mitolojisinde kötülüğün simgesi, karanlıklar ve kaos tanrısı Apofis’in adı verilen, “Kıta Katili” lakabı takılan göktaşının Dünya’yı vurma ihtimali bilim adamlarının uzun süredir üzerinde çalıştığı bir konu.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) uzmanlarına göre 20 milyon tonluk, 300 metre çapında Apofis adlı göktaşı saatte 37 bin km hızla Dünya’ya yaklaşıyor. Dünya'ya çarpma ihtimali düşük görünse de, rota değiştirip tejlikeli hale gelmesi durumunda NASA’nın göktaşını durdurması için 25 yılı var.

Eldeki hesaplara göre göktaşı 2029’da 32 bin kilometre yakınımızdan geçecek. İzlediği yörünge gereği tekrar Dünya’ya yönelecek olan göktaşı, 13 Nisan 2036’da en büyük risk nokjtasına ulaşacak.

Çarpma olasılığı 250 binde 1, fakat hesaplar değişebilir. NASA, Apofis’in nereye yöneleceğinin şimdiden kestirilemeyeceğini, 2012 ya da 2013’te tekrar görünür olduğunda yeni rota hesaplarının yapılabileceğini açıkladı.





Siber-Uzay Konferansı başlıyor


                                   London Conference on Cyberspace programme



Dünyanın dört bir yanından bakanlar, teknoloji şirketi yöneticileri ve internet aktivistleri, bugün İngiltere’de başlayacak olan Londra Siber-Uzay Konferansı’nda bir araya geliyor.

Konferansta, internetin hızla yayılmasından kaynaklanan sorunlara çözüm aranması için uluslararası işbirliğinin artırılması için yollar aranacak.

Konferansa ev sahipliği yapan İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, “Gelecek nesiller için güvenli bir siber ortam yaratılması bizi bekleyen en büyük mücadelelerden biri… Bu aşamada hep birlikte adım atmalıyız” ifadesini kullandı.


Konferansa Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin temsilcilerinin katılması beklenirken, Wikipedia’nın kurucusu Jimmy Wales, Facebook’un üst düzey yöneticilerinden Joanna Shields’in de katılımcılar arasında yer alması bekleniyor.

ABD Başkanı Hillary Clinton ise annesinin hastalığı nedeniyle daha önceden katılacağını bildirdiği konferansta yer alamayacak.

İki gün sürecek konferanstan bir anlaşma çıkması beklenmiyor. Ancak İngiliz yetkililer konferansın siber güvenlik alanında ileride yapılacak görüşmeler için zemin hazırlamasını umuyor.

SİBER SALDIRILAR ARTIYOR
Konferansın yaklaştığı günlerde, İngiliz güvenlik yetkilileri, aralarında Dışişleri Bakanlığı’nın da bulunduğu kurumların “rahatsız edici miktarda” siber saldırılara maruz kaldığını belirtti.

Batılı ülkeler, devlet kurumlarından bilgi çalmak amacıyla yapılan siber saldırıların artmasını endişeyle takip ederken, Çin ve Rusya, sosyal medyanın Arap Baharı’ndaki etkisine dikkat çekti.

Hızla gelişen ekonomiler ise internetin düzenlemesinde daha fazla role sahip olmak istiyor ve internet özgürlüğü öne çıkaran düşünceleri savunuyorlar.

Çin, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan, Eylül ayında Birleşmiş Milletler’e (BM) küresel bir internet yönetim kodu belirlenmesi ve bu kodun, “internetin kamusal sorunlarla ilgili politikalarının ülkenin egemenlik hakları içinde yer alması prensibini” içermesini istedi.








"Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr "



"The Matrix" gerçekliğin hapı ne renk?

The Matrix




THE MATRIX - GERÇEKLİĞİN HAPI NE RENK?

   Matrix Wachowski kardeşlerin 1999’da yeni milenyum öncesi dünyayı sarstıkları film. Matrix üzerine çeşitli yorumlar yapıldı. Filozoflar dış dünya gerçekliğini sorguladılar. Din bilginleri mitolojik terimleri hıristiyanlığın, budizmin ve hıristiyanlığın başlangıcındaki sırları bilen mezheplere gönderme olarak yorumladılar. Bu filmlerin kaçınılmaz olarak iğneleyici, batıcı, alaycı, rahatsız edici ve nüktedan şekilde verilen politik yankıları da mevcuttur. Dünyanın nasıl yönetildiğini açıklamaktadırlar.

                                 





       Filmin konusu özetle şöyledir: Bilgisayar hackerı Thomas Anderson dünyada sıradan bir yaşam sürmekte ve 1999 yılında yaşadığını sanmaktadır. Gizemli Morpheus’la tanışınca gerçeğin farklı olduğunu fikrine toslar. Aslında 200 yıl ötededirler ve akıllı makineler dünyada kontrolü ele geçirmişlerdir. Bilgisayarlar 20. yüzyılın sahte bir kopyasını oluşturmuşlardır. Aslında insanlar küçük hücrelerde hapistirler. Bütün bu sahte hayat ve makineler varlıklarını onların ürettiği biyo enerji vasıtasıyla sürdürülebilmektedir. Anderson, Neo yani Yeni lakabıyla makinelerin ürettiği insan kılıklı ajan Smithlerle mücadele etmeye başlar. Dünyayı yeniden insanların idaresine kavuşturmaktır amacı.



Bu mega bütçeyle üç bölüm halinde gösterilen film çok ilgi gördü. İnsanlar Matrix’in ana öyküsünde ve Anderson’un mücadelesinde neyi ilginç bulmuşlardı? Film tekniği gerçekten harikaydı. Bu tek başına yetmezdi. Bu öyküde bizi çeken neydi?



 Ünlü Polonyalı bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem meslekdaşlarından birkaç on yıl önce 1964’te yayımlanan summa techonologiae adlı kitabında Phantomat (benim serbest çevirimle düşomat ya da hayalmatik) adlı sanal gerçeklik yaratan bir makineden söz etti. Phantomat’ın içinde yeni bir hayat seçmek mümkündü.



   İnsan böyle bir şeyi arzu eder mi? İster. Tanrım beni baştan yarat arzusunun şarkılara, romanlara ve operalara konu olmuş çok güçlü ve yaygın bir duygu olduğu unutulmasın.
Düş otomatı bize sufistlerin daima aradıkları şeyi vermekteydi. Materyal dünyadan ve ölümlülükten sıyrılma. Sonsuza dek sanal bir âlemde var olmak. Uyusam uyanmasam derler sıkıntıda olan kimseler. Bunla ölüp gitmekten çok rüyalara dalıp, hayalmatiğe kapılıp eskisinden çok daha olumlu bir gerçekliğe, daha keyifli, katlanılır bir hayata ulaşma özlemini kastederler.



Matrix filminde Anderson böyle bir imkânı kırmızı ve mavi haplar yardımıyla elde edecektir. Uyku tanrısı Morpheus kendisine hapları uzatır. Maviyi alırsa eski mutlu sorunsuz, ama sanal olan hayatına dönecektir. Kırmızı hapı yutarsa gerçekliği adım adım tanıyacak ve insanların yeniden normal hayata kavuşmaları için mücadele edecektir. Tabii ki kırmızı hapı seçer. Neo bir seçilmiştir. Bir tür Mesihtir. Kurtarıcıdır.



   Şimdi zamanımıza hepimizin ittifakla kırmızı ya da mavi hap kürü yaptığını düşündüğü zamanlardayız. Herkes farkındalığından ya da kurmaca düşlerinden memnun. Acaba bu doğru bir saptama mı? Matrix filminde Morpheus’un hovercraftındaki asilerden birinin adı Cypher’dır. Zamanla insan ve makine arasındaki bitmez tükenmez savaştan yorulmuştur. Bu gerçeği hiç bilmediği, kozasında mutlu hayatını sürdürdüğü anları özlemektedir. Sonunda aşırı yorulur ve ajan Smith’le bir anlaşma yapar. Neo’nun yerini ele verecek, bunun karşılığında sorunsuz eski durumuna, mavi hap yuttuğu zamanlara dönebilecektir. Arkadaşlarına ihanet eder. Çok kayıplar verdirir ve kendi de telef olur gider.



Lem insanların rüyalar âlemini kargaşa ve kavgalarla dolu gerçek dünyaya tercih edeceklerinden korkmaktaydı. Bu korkuyu simgeleyen Cypher ihaneti karşılığında sadece eski konumuna dönmeyi isterken, bildiği gerçekliği de tümden unutmak ister.



Bu mümkün müdür? Şu anda dünyanın her yerinde kitlesel medya tarafından oluşturulmuş illüzyon içinde yaşamayı seçenler vardır. Bunlar sanıldığı gibi tümden mavi hap yutanlar değildirler.


Zamanımızda mavi hap konumunda kalmak iyice zorlaşmıştır. Kitle iletişim araçları bizi yamulmuş, anlamı dönmüş de olsa gerçeklikle bombalarlar. Bu nedenle kursaklarımızdan geçen artık kahverengi Cypher hapıdır. Yaşanan illüzyonun gerçek olmadığını, sonsuza kadar devam etmeyeceğini biliriz, ama "mış" gibi yaparız. Bir sabah mış gibi gerçekliğine uyanacağımızı hayal eder dururuz. Cypherlık yaparak gerçekliği görmezden gelmeye çabalarız. Markalı giysiler, yeni arabalar, hızlı bir bilgisayarla kaçış yolunda tutunmaya çabalarız. 



Sonra bir an gelir, illüzyon çöker ve kaba gerçeklik acımasızca üzerimize abanır. Başta çevre felaketleri olmak üzere bir çok acil sorun bize kırmızı hap sunmak üzere sırasını beklemektedir.



  Peki kırmızı hapla uyandığımız gerçeklik ne kadar sahidir? Matrix filminde soru sorunun içindedir.


Filmi tartışırken uyanmaya toslamak kaçınılmazdır yani.




"Arkeoloji ve Tarih" bilimlerini etkileyen bu kavramları biliyor muydunuz?

                        Mitoloji ve Efsaneler                                             




Bunları biliyor muydunuz?


1- Temmuz ayının, Sümer çoban tanrısı Dumuzi' nin adından geldiğini...



2- Havva adının, Eski bir mezopotamya dilinde ''yaşatan kadın'' anlamına geldiğini ve bununda kökeninin, Sümer mitolojisinde, hastalık geçiren bilgelik tanrısı Enkiyi tedavi eden 7 tanrıçadan biri olan , tanrının kaburgalarını iyileştiren tanrıça Ninti olduğunu(ninti:kaburga kadını, nin aynı zamanda hayat anlamına geliyor, Ninti aynı zamanda Hayatın kadını, Can veren Kadın anlamına geliyor)


3- Adem kelimesinin, Aramice Adamo, başka bir mezopotamya dilinde Ha-Adamo olarak geçtiğini ve Sümerce de ''Kırmızı toprak'' anlamına geldiğini...

4- Eski Sümer de çok yaygın bir inanış olan ve İbrani dinlerinin de kökeni olan Ay tanrı kültünün, İngilizcede şu an kullanılan haftanın isimlerine etkidiğini..(Monday:Aya tapılan gün, Saturday:Saturn gezegenine tapılan gün, Sunday:Güneşe tapılan gün..)

5- Arap yarımadasında lakabı Allah olan Ay tanrısı SİN'in adının ''Bilgelik Kralı'' anlamına geldiğini...

6- İslamda, Kur'anın Lehv-i Mahvuz da saklandığının kökeninin aslında Sümer mitolojisinden geldiğini...

7- Kuranda geçen Adn cenneti kavramının kökeninin İran Veda inancı olduğunu....

8- Mahşerde insanların üzerinden geçeceği anlatılan Sırat köprüsünün kökeninin İran efsaneleri olduğunu...

9- Arkeoloji ve Tarih bilimlerinin elde ettiği günümüze kadar ki verilere göre, dünya medeniyetinin kökeninin Eski Yunan değil, Eski Yunan'ı da etkileyen Sümer kültürü olduğunu...

10- Sümerlerdeki, tanrılar hiyerarşisinin zamanla,  İslam'da ve Musevilikte cinlere ve meleklere dönüştüğünü....

11- Nuh tufanının kökeninin de yine Sümer mitolojisi olduğunu...(efsaneye göre, tanrılar, insanların çoğalmasından o kadar rahatsız olurlar ki, 4 tanrı karar alıp insanları bir tufan ile öldürmeye karar verirler.. Bilgelik tanrısı Enki, bunu duyunca, Şuruppak şehrinde yaşayan Utnapiştim'e duvar arkasından tufan olacağını, bir gemi yapıp içine ailesini, akrabalarını, sanatçıları, çeşitli hayvanları ve otları almasını söylüyor..Utnapiştim, gemiyi 7 günde yapar.Sonra tufan başlatılıyor, tufan o kadar güçlü oluyor ki tanrılar bile yüksek yerlere çıkıyor, sonunda 6gün 6 gece süren tufan biter ve gemi Nisir dağına oturur, Utnapiştim üç kuş gönderir.güvercin geri döner, sonra kırlangıç salar, o da geri döner, saldığı kuzgun gelmeyince inip, tanrılara adaklar adarlar...)(tarihi kayıtlara göre mezopotamya da Fırat, Dicle ve bunların birleştiği Şattu'l Arap, sayısız kere taşmış ve yerleşim yerlerini ortadan kaldırmıştır..)

12- Yüksek yüksek Babil kulelerini BAbilliler'in , yıldızlardaki tanrılara ulaşmak için yaptıklarını...

13- Sümer tapınaklarında, tarı namına seks yapan rahibelerin, diğerlerinden ayırılabilmeleri için başlarını örttüklerini, İ:Ö:1500' lerde bir Asur kralının,yaptığı bir kanunun 40. maddesi ile evli kadınların ve dulların da başlarını örtmelerini zorunlu kıldığını, fakat diğerlerinin örtmesi durumunda ceza alacağını...

14- Mekkenin ilk olarak Ay tanrısı Sin'e tapınmak amacı ile yapıldığını...

15- Kabe'nin, Tanrı Sin'e adanmış en büyük mabet olduğunu...

16- Hilal'in Ay tanrısının simgesi olduğunu ve Hilal'in halen İslam ülkelerinin birçoğunun bayrağında yer aldığını...   


Ve anlatılanlara göre tarihin aslında "Sümerlerle" başladığını...




"Kaynak: http://www.sonsuz.us "


"Pyramid" kelimesinin kökeni

Piramit


"Pyramid" kelimesi de insanlığa Antik Yunanlıların yalan yanlış bir armağanıdır. Antik Yunancada piramitler, "Pyramis" ve "Pyramidos" olarak adlandırılmıştır. Antik Yunanca'da "Pyramidos" da kelime olarak "Fire in the Middle", "Ortada Ateş" anlamını taşır. 
İlginç, buraya döneceğiz.



Mısır'ın günümüz Mısırbilimcilerine yol gösteren ve aslında tur rehberi olan, dalında akademik öğretim görmüş ve ne yazık ki 2005 yılında kaybettiğimiz bilge adam, Abd'El Hakim Awyan'ın sunduğu anlatımların, kelimenin hiç de karmaşık bir altyapısı olmadığını ve basit bir gizemi gözlerimizin önüne serdiğini göstermektedir. Antik Kemitliler için piramide verilen isim "PR.NTR"dir, yani: "Per-Neter". Mısır bilimiyle ilgilenenler için buradaki "Neter" hemen ilgi çekmiştir. Genelde Tanrı için kullanılan bir isim olarak kabul edilir ama işin aslı çok daha güzel ve basittir. "Per" kelimesinin anlamı tartışmasızdır ve "ev" demektir. Tartışmalı olan kısma gelirsek. Neter günümüz dillerine aslında çok da anlamını yitirmeden gelmiştir:

Neter
İngilizce: Nature
Almanca: Natur
Fransızca: Nature
İspanyolca: Naturaleza
İtalyanca: Natura
Türkçe: Doğa

Per-Neter, aslında basit bir ifadeyle, "Doğa'nın Evi"dir. Neter; doğa - enerji. Piramitlerle ilk ilgilenmeye başlayan birinin, birer mezar olarak tanıyacağı anlamdan çok ama çok uzaklarda bir ifade bu. Per-Neter, bugün tek bir kelime ile karşılık bulsaydı bu çok basit bir ifadeyle "Labaratuar" olurdu. 

Per Neter

  Peki Antik Kemitliler mezara ne diyorlardı? O da bir evdi ama o evin adı, "Ka" idi. Yani, "Ruhun Fiziksel İzdüşümü". "Per-Ka". Tapınak anlamında ise "Per-Ba" kullanılırdı. Buradaki "Ba" ise, "Ruh" anlamındadır. Ancak bu bireye ait bir ruh değil, evrenin ruhudur. 

Per kelimesi, yani ev, bir kapalı kutu şeklinde çizilirdi. İçine koyulan hiyeroglifler, o evin temasını oluştururdu. Bunlardan 5 tane mevcuttur:

Per-Neter: Doğanın, enerjinin evi, piramitler
Per-Ba: Sonsuz ruhun evi
Per-Ka: Özün izdüşümünün evi
Per-Wir: Okul! (Bu hiyeroglifte, kutunun içinde değneği elinde bilge bir adam resmedilir ve çok nadirdir.)
Par-Aa: Bunu açıklamak istiyorum.

PerAa (pörah) açıklanması gereken önemli bir konudur. Çünkü o gerçek anlamda insanların evinin bir simgesidir. "Hane"nin simgesidir ve işin ilginç tarafı yüzyılların verdiği evrim "Kadının Evi"ni günümüze FİRAVUN olarak çevirmiştir: "Pharaoh"

Per Aa

Peki neden Antik Yunanlılar piramitlere "Ortada Ateş" demişlerdir? "Per-Neter"lar, enerjiyi oluşturma, enerjiye yön verme, enerjiyle oynama anlamında önemli labaratuarlardır. Ortada Ateşi olan ise, Büyük Piramitteki Kral Odasıdır. Önümüzdeki günlerde Piramitlerin nasıl nükleer enerjiyle iç içe olduğunu sizlerle buluşturmayı umuyoruz. Şimdilik sevgiyle kalın.


İngilizce kaynaktan çeviri: "ucurum production"   
                                      
                                         (Ucurum Prodüksiyon)