Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Mayıs 2014 Salı

Evrende Yalnız Mıyız?

Evrende Yalnız Mıyız

Gerçekten Evrende Yalnız Mıyız?

"Evet, ben de ben, ikna edebilecek tek bir olay bile yaşamadım ama bir çok insan gibi ben de evrende yalnız olup olmadığımızla ilgili araştırıp, hikayeler okuyorum. Ve merak ediyorum evrende yalnız mıyız?"

  Dünyada azımsanamayacak kadar büyük bir topluluk dünyamızın uzaylılar tarafından ziyaret edildiğini, bu ziyaretlerin hükümetler tarafından bilindiğini ve garip sebepler yüzünden açıklanmadığını biliyor. Dünyamız ve bu koskoca evren belki eşsiz ama  bu başka formlarda yaşayan canlıların olmadığı anlamına gelmiyor. Ve aksine teknolojinin uçsuz bucaksız sınırsızlığında olan varlıkların olduğunu düşünenler... Hatta dünya üzerinde hala çok büyük tartışmalara sebep olan başta piramitler gibi bir çok tarihi yerin o tırnak işareti ile belirtilen teknolojik varlıkların eseri olduğunu düşünen bilim insanları da belgesel kanallarının en bilindikleri arasında. 

    Burada sorulması gereken soru şu, nerede bu varlıklar? Neden bir görünüp bir kayboluyorlar? Neden tam zamanlı değil onlarla irtibata geçebilmek? Tabi bu sorulara çeşitli spiritüel oluşumların, çeşitli cevapları var. Ama insan oğlu şu an bu cevapların bilinemezliği yüzünden merak kavramına sürekli ama sürekli bağımlılık duyuyor. Düşünülenden daha karışık olduğu ve evrende evrimleşmemizin henüz net olarak açıklanamadığı düşünülecek olursa, çok bilinmezli bir denklemin içerisindeyiz. Kanal bilgileri, spiritüel oluşumlar, bilgi kitabı, evrendeki yolculuk için değişik ve güzel kaynaklar ama yine de evrendeki yalnızlığımızı gözlerimizle görebildiğimiz kalabalığa çevirebilecek sonuca sahip değiliz... Kitaplara, filmlere konu olan ve milyon dolarların akıtıldığı bir sektör halini alan soru hep ama hep akıllarda kalmaya devam ediyor, evrende yalnız mıyız?



13 Nisan 2013 Cumartesi

Bize en yakın yıldızda Dünya büyüklüğünde gezegen keşfedildi







Bize en yakın yıldızda Dünya büyüklüğünde gezegen keşfedildi.


   Üçlü yıldız sistemi olan Alpha Centauri bizden sadece 4.3 ışık yılı uzaklıkta. Sadeceden kastımız yaklaşık 40 trilyon km. Bir çok bilim kurgu yazarlarının da dikkatini çeken bu yıldız sistemi, Dünya benzeri bir gezegene ev sahipliği yaparak da astronominin kutsal kasesi durumuna gelmek üzere. Şili'deki Avrupa Güney Gözlemevi'nin yaptığı keşifte bulunan gezegen Alpha Centauri yıldızlarından "2" numaranın etrafında konumlanmış. Alpha Centauri Bb olarak adlandırılan gezegen şu ana kadar bulunan güneş benzeri yıldız etrafında dönen Dünya'ya en yakın gezegen oldu.





Alpha Centauri'de 3 yıldız bulunmakta. Bunlardan Proxima adı verilen yıldız Güneşimize göre oldukça küçük. Ancak A ve B adı verilen diğer iki yıldız Güneşimizin boyutlarına çok yakın. A biraz büyük olmakla birlikte B çok az küçük de olsa Güneşimiz boyutunda.







Keşfedilen gezegenin şu ana kadar ölçülebilen kütlesi de Dünyamızdan çok az fazla ve neredeyse eşit sayılır. Ayrıca Dünyamızla birlikte evrende bilinen en düşük kütleli gezegen bile denebilir. Yaşam olasılığı olsa dahi kendi yıldızına olan uzaklığı sadece 6,5 milyon km. Yani Merkür ile Güneş'in yakınlığının 10 katı ve Dünyamızın Güneş'e olan yakınlığının da 23 katı. Bu da söz konusu yıldızın Bb gezegeninin gökyüzünde bizim gördüğümüz Güneş'in 20 katı büyüklüğünde bir yer kapladığı anlamına geliyor. 500 kat daha parlak ve sıcak!



Orijinal kaynaktan çeviri: http://bilimvespiritualizm.blogspot.com/



11 Nisan 2013 Perşembe

Papoose Tuz Gölünde Saklanan UFO'lar

Papoose Tuz Gölünde Saklanan UFO'lar

"Papoose Tuz Gölünde Saklanan UFOlar"



   Robert Lazar, eski bir 51. Bölge çalışanı olarak kendini lanse edip, askeri alanda saklanan uzaylılardan bahsettiğinden beri ilgi konusu olmuştu. Lazar, geri mühendislikle ABD'nin nasıl bir teknoloji atılımını yaptığına dair şahitliğini paylaştığında heyecan doruğa çıkmıştı ancak arkasında duran kimse olmadı ve bir peri masalı gibi unutulup gitti. Acaba yıllar sonra bu masalı hikayeye çevirecek kanıtlar yüz üstüne çıkacak mı?

                                 



  1989 yılında Robert Lazar adında bir gölge figür 51. Bölge'de çalıştığını iddia ederek sırları deşifre etme adına KLAS-TV istasyonunda bir TV programına konuk oldu.

Peşi sıra yapılan röportajlarda Lazar, geri mühendislikle açığa çıkarılan teknolojilerin hikayesini bizimle paylaştı. Lazar'a göre ABD yıllar boyunca ele geçirdiği 9 farklı UFO'yu 51. Bölge yakınlarındaki Papoose Gölü civarında Sektör-4 (S-4) adında bir hangarda sakladı ve üzerinde bilimsel çalışmalar yaptı.







   


   Lazar konuşmalarında sıkça Zeta Reticuli yıldız sisteminden bahsetti ve bu sistemdeki uzaylıları 100.000 yılı aşkın süredir Dünya üzerinde deneyler ve çalışmalar yaptığını anlattı.

Lazar'ın bu açıklamalarından hemen sonra tüm ulusal yayınlarda kendine yer etti ama kimse onun gerçeği söylediğini ispatlayamazdı. Bu kadar az kanıta rağmen Testors adında bir model firması, Lazar'ın öncülüğünde 1/48 oranında küçültülmüş bir uçan daire yaptı.





  Google haritalarından önce Testors, Lazar'ın söylediklerine öyle inanmıştı ki, zamanında Rus Hükümetin'e bir fotoğraf için 2000 dolar vermeyi kabul etti. Dönemin en ünlü Uzay İstasyonu MIR de gereken, yaptı ve Papoose Tuz Gölü'nün uzaydan çekilmiş fotoğrafını çekip Testors ile paylaştı.





      Her ne kadar bu fotoğraf Lazar'ın söylemlerine bir kanıt oluşturmasa da sıradışı görüntüsü ile meraklılarını büyülemeyi başardı.




Daha sonra bir grup protestocu Greenpeace ile ortaklık yaparak Nükleer Silah Araştırmalarını protesto etmek için kendine mekan olarak Papoose Tuz Gölünü seçti. Gölün girilmesi yasak bölgesine girmeyi başaran gönüllülerden ise kayda değer bir rapor ise gelmedi.

Daha sonra ise Arkeolog Jerry Freeman göl bölgesinde 19 yy'dan kalan bir tren yolu hattını ortaya çıkarmak için göl etrafında bir inceleme yaptığında ise Hava Kuvvetleri tarafından engellendi.

Lazar ise bugün bir kimyasal ürünler şirketini yönetmekte ve amatör kimyacılara deney imkanları sunmaktadır. Zaman zaman çıktığı radyo programlarıyla da eski anılarını sevenleriyle paylaşmaya devem etmekte.



Orijinal kaynaktan çeviri: http://bilimvespiritualizm.blogspot.com/ 


10 Nisan 2013 Çarşamba

UFO'lar var mı yok mu




"Petrol şirketlerinin UFO'ları örtbas ettiği yeni Komplo Belgeseli geliyor."



 Bazen komplo rüzgarları sizi alıp götürür. "Sirius" adlı bu yeni belgesel de enerji krizini, küresel ısınmayı ve uzaylıları zekice bir çatı altında toplamayı başarıyor.




 Yapımcıların, filmlerinde biraz da olsa uzaylı komploları yerleştirme çabası bile bazı komplo teoricilerini cezbeder. Uzaylı gemilerine yapılan geri mühendislik teknikleriyle fosil kaynaklara alternatif temiz enerji kaynakları ile ilgili bu teoriler ise sizi uçuracak. İşte beklenen trailer:


 



"Videoyu Türkçe alt yazılı olarak da izleyebilirsiniz. "




Orijinal kaynaktan çeviri:  http://bilimvespiritualizm.blogspot.com/   Tarık ALKAN





9 Nisan 2013 Salı

Tabletteki Hürriyet değil, tablete özel Hürriyet


    Hürriyet, Türkiye’nin en çok okunan gazete uygulaması Hürriyet E-Gazete’den sonra Hürriyet Tablet uygulamasını da hayata geçirdi. “Tabletteki Hürriyet değil, tablete özel Hürriyet” sloganıyla tanıtılan ve Apple Store’da 1 numaraya yerleşen bu yeni uygulama kullanıcılar tarafından oldukça beğeniliyor.

2011 yılının Mart ayında hayata geçirilen Hürriyet E-gazete uygulaması bugün, Türkiye’nin en çok okunan tablet gazetesi olmayı başarmış durumda. Toplamda ücret ödeyen abone sayısı 16 bine ulaşarak, ücretsiz rakiplerinin ulaştığı rakamları geride bırakırken; Hürriyet okurları, E-Gazete uygulamasını günlük 50 bin, haftalık 350 bin kez ziyaret ediyor.

Tablet okurunun beklentisinin farklılaşması ve ilgi alanlarının değişmesiyle, okurlar artık okuduğu haberin videosunu da izlemek, farklı spor dalları hakkında analizler okumak, dünyadan ilginç fotoğraflar görmek, içeriği 'parmağının ucunda' hissetmek istiyor. Hürriyet Tablet uygulaması tam da bu beklenti ve ihtiyacı karşılamaya yönelik hazırlanmış bir uygulama.

Bir haftadır Apple Store’da en çok indirilen uygulamalar arasında 1 numarada yer alan Hürriyet Tablet’te, Manşet, Güncel, Ekonomi, Spor, Kelebek, Seyahat bölümlerinin yanı sıra Cumartesi ve Pazar eklerinin bambaşka yorumları yer alıyor. Günün videosu ve foto galeriler oldukça beğenilirken, HTML5 tabanlı bir uygulama olduğu için reklamverenler için de oldukça cazip.

Tablet bilgisayarların tüm olanaklarını kullanan yeni Hürriyet Tablet uygulaması, App Store ve Android Market’te, ücretsiz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

NASA asteroide insan gönderiyor


"NASA 2021 yılına kadar bir astreoide insan göndermeyi planlıyor."



     NASA 2021 yılına kadar bir astreoide insan göndermeyi planlıyor. Herhangi bir resmi duyuru yapılmış olmamasına rağmen Senatör Bill Nelson ve anonim bir Beyaz Saray yetkilisi Amerika'nın uzay planlarıyla ilgili bilgileri basınla paylaştı. 2019 yılına kadar bir astreoidi sonda aracılığı ile yakalayıp Ay'a yaklaştırma planı amaç olarak güdülmüş. Daha sonra Astronotlar 2021 yılına kadar astreoidi keşfetmek üzere yol alacaklar. Bu insanoğlunun 1972'den sonra Dünya yörüngesinden ayrıldığı ilk insanlı uçuş olacak. Mars'a insanlı uçuş için de NASA'nın ilk adımı olarak tasarlanacak.












Senato Bilim Başkanı ve Uzay Alt Komitesi ve 1986 yılında Columbia ile uzaya uçan ismi Senatör Nelson, basın toplantısında bu planı tartışırken, ismi açıklanmayan bir Beyaz Saray yetkilisi bir e-posta ile Nasa'nın bu planını doğruladı. Planın bildirildiği misyonda 78 Milyon dolarlık bir bütçenin ayrılması söz konusu olduğu açıklandı. Görevin başarısı 2030larda planlanan Kızıl Gezegen keşfi için NASA'ya bir "izin" niteliği de oluşturacak.



Orijinal Kaynaktan Çeviri: Tarık ALKAN




5 Nisan 2013 Cuma

Musa ve Firavunun Gerçek Hikâyesi





   Musa’nın aynı zamanda kardeşi olan Firavun’la mücadelesi, halkını esaretten kurtararak Mısır’dan çıkartması, Mısır ülkesini baştanbaşa sarsan 10 felaket, Kızıldeniz’in yarılması ve sonra geri dönerek Firavun’un ordusunu yutması, kutsal kitaplarda yer alan mucizevî dinsel bir hikâye olup, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta da inanılması farzdır. Ancak, bugünkü bilimsel tarihsel görüş açısından doğrulanabilir mi? Immanuel Velikovsky’nin “Kaos Çağları” (Ages in Chaos) adlı kitabı bu soruya bazı çarpıcı ve dâhiyane çözümler getiriyor. İnanılması güç bazı olaylar hem bilimsel açıklamalar kazanıyor, hem de bölgesel tarihle bütünleşiyor. Günümüzdeki bazı araştırmalar bunları tekrar gündeme getirip, tarihçilerin önceki varsayımlarına meydan okuyarak, inkâr edilemez kanıtlar ortaya çıkarıyor.





    Rus Yahudi’si bir ailenin çocuğu olan Immanuel Velikovsky (1895-1979) Moskova Üniversitesi’nde eski tarih ve toplum bilimi ve tıp eğitimi görmüş, daha sonra Viyana’da Freud’un öğrencisi Wilhelm Stekel yanında Psikanaliz eğitimi almıştır. Sonradan, araştırmalarını daha da genişleterek, kozmoloji, astronomi, jeoloji, mitoloji, efsane ve Kutsal Kitaplar’daki metinleri incelemiş ve bunlardan tarihi yeniden yorumlayan tartışmalı eserler çıkarmıştır. Geçmiş çağlarda büyük felaketler yaşandığı Velikovsky’nin en önemli savıdır. Ancak, insanların kötü anılarını bilinçaltına itmesi ve unutulması anlamına gelen “kitlesel amnezi” ile bunların sadece efsanelerde izleri kaldığını iddia etmektedir. Her yerde felaketlerin izleri olduğu halde bunlarla yüzleşmek acı verdiği için, bilim adamları bunları göz ardı ettiler. Günümüzde bu felaketlerin inkâr edilemez izleri bir bir ortaya çıkarılarak, tarih üzerindeki etkileri konusunda spekülasyonlar yapılıyor. Örneğin, son zamanlarda M.Ö. 2300 yılında Irak’ta büyük bir meteor yağmurunun o zamanki uygarlıkların çöküşüne yol açtığı ortaya çıkmıştır. Hemen sonrasında, meydana getirdiği karanlık çağda, Tevrat’a göre İbraniler göç ederek kuraklıktan nasibini almayan Mısır’a yerleşmişti ve zamanla Yusuf’un vezirliğini unutan yeni bir Firavun İsrailoğullarını köleleştirdi. 




Tevrat’a göre Musa’nın Mısır’dan Çıkışı M.Ö. 1447 yılında gerçekleşmiştir ve Ramses adı geçtiği için tarihçiler o zamanki firavunun Ramses II olduğunu varsaymışlardır. Ramses II ile ilgili dev eserlerin ortaya çıkışı 19. yüzyılın hayal gücü üzerine büyük etki yaratmıştır. Tarihçiler buna dayanarak Çıkış’ın M.Ö. Ramses (M.Ö. 1279-1213) dönemine denk gelen yıllarında olabileceğini varsaymışlardır, ama bunu kanıtlayabilecek herhangi bir bulgu ortaya çıkmadığı gibi, Tevrat’ın söz ettiği çalkantılı dönemlerin izine de rastlanmamıştır. Ramses sözcüğü Tevrat’ta Yusuf’un döneminde de yer alıyor ve akademisyenler bunun genel bir terim olduğu düşüncesindedirler. Bu yüzden Velikovsky ve Tarihçi David Rohl “Zamanın Kanıtı” (A Testament in Time) ve “Cennet Bahçesinden Sürgüne” (From Eden to Exile) eserlerinde Çıkış firavununun 13’üncü hanedandan Dudimose olduğunu savunmuşlardır. Aslında Musa bir İbrani ismi olmayıp, Mısır dilinde oğul anlamına gelir. Bu isim, genelde firavunlara ve prenslere verilir. Örneğin Tutmoses, Tut (Tanrı Thoth) oğlu, ve Ramose Ra (Tanrı Ra) oğlu, Amenmose (Tanrı Amen) oğlu demektir. Firavun Dudimose’un (veya Tutimaos) en uygun firavun olma gerekçesi eski Mısır tarihçisi Manetho’ye dayanmaktadır. Ona göre Dudimose zamanında “Biz [Mısırlılar] Tanrının gazabına uğradık” ve o dönemdeki büyük felaketin arkeolojik kalıntıları ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Manetho’ya göre Dudimose’tan hemen sonra Mısır zayıf düşmüş ve Hyksoslar hiç karşılık görmeden Mısır’ı zapt edebilmişlerdir. 



Tevrat’a göre Firavun, İbrani halkını azat edip ülkeyi terk etmeye izin vermediği için Mısır’ın başına 10 felaket gelmişti. Bunlar: 1) Nil nehrinin kana dönüşmesi; 2) Kurbağa istilası; 3) Sivrisinek istilası; 4) Atsineği istilası; 5) Hayvan ölümleri; 6) Çıban belası; 7) Dolu belası; 8) Çekirge belası; 9) Karanlık Belası; 10) İlk doğan çocukların ölümüdür.
Velikovsky’nin önemli savlarından biri İpuwer papirüse dayanır. Mısır’ın eski hanedan dönemine ait bu papirüs 1828 yılında bulunmuş ve halen Hollanda’nın Leiden Müzesi’nde sergilenmektedir.  Akademisyenler bunun bir bilmece veya kehanet olduğunu düşünmüşlerdir, ancak bu papirüs açık bir şekilde Mısır’ın başına gelen felaketler zincirini anlatmaktadır. Nil nehrinin kana dönüşmesi, suların zehirlenmesi, göklerin kararması, hayvanların ölmesi, yangınlar, depremlerle Mısırlıların perişan ve aç bir vaziyete düşmelerini kaydeder. Eğer Velikovsky’nin savı doğruysa, bu sav Mısır tarihinde Tevrat’ta söz edilen olayların Mısır tarihinde izleri bulunmadığı görüşünü çürütür.      
Girit yakınlarında, Thera adasında Santorini yanardağının patlamasının yaklaşık olarak o dönemlerde gerçekleştiği düşünülmektedir. Jeologlar M.Ö. 1626 ve M.Ö. 1360 gibi farklı tarihler vermektedir ve Velikovsky’e göre bu sıralarda yanardağlarda zincirleme patlamalar vardı. Santorini adasının patlaması, Girit uygarlığının yok olması gibi, tarihte birçok radikal değişimlere sebep olmuştu. Ortaya çıkan bu patlamanın, 1883 yılında tüm dünyayı sarsan ve 35 bin kişinin ölümüne yol açan Karakatoa yanardağının patlamasından kat kat güçlü olduğu ortaya çıkmıştır ve Vesuvius yanardağının patlaması da aynı zamana rastlar. Santorini yanardağının nükleer bombadan bin kez daha güçlü olduğu hesaplanmıştır. Velikovsky’e göre volkanik Sina dağı da aynı anda patlamıştı. Tevrat’ta, Çıkış’tan hemen sonra İsrailoğulları Sina’ya yürüyüşü “Tanrı önümüzde gündüz bir duman sütunu gibi ve gece bir alev sütunu gibiydi” diye tanımlanır. Volkanik patlamaların gündüz ve gece böyle gözlemlendiği doğrudur.




Son bulgulara göre böyle bir patlamada Mısır karanlığa boğulur, şimşekler ve dolu yağmuru dehşet saçar. Yakın bir zamanda Amerika’da görüldüğü gibi volkanik küller Nil nehrini kırmızıya dönüştürebilir.  Nehrin zehirlenmesiyle kurbağalar karaya çıkar, burada ölerek sinek ve pirelerin çoğalmasına neden olur. Bunlardan da hastalıklar yayılır ve çıbanlar çıkar. Böylece birçok canlının ölümü gerçekleşir. Bölgedeki toplu mezarlar bir veba salgınını doğrulamaktadır. Mısır’ı saran karanlığa Santorini ve diğer yanardağlardan yükselen duman bulutlardan meydana getirmiş olabilir. Karakatoa tüm dünyada ısının birkaç derece düşmesiyle birlikte, yıllar süren böyle bir nispi karartma etkisi yapmıştı.    




Peki bu durumda, Kızıldeniz’in yarılması nasıl izah edilebilir?  Velikovksy’e göre İsrailoğulları daha sığ olan Sazlar denizinden geçmekteyken oluşan bir deprem suların geri çekilmesine sebep olabilir.  Büyük yanardağ patlamalarının depremleri tetiklediği bilinmektedir.

Velikovsky’nin kabul edilen Mısır tarih kronolojisinin birkaç yüzyıl ile hatalı olduğu tarihçi David Rohl ve diğer revizyonist Mısır tarihçileri tarafından destek görmektedir. David Rohl kitabında yüzlerce sayfalık kanıt vermektedir. Bunlar, kutsal kitaplardaki olayların tamamen uydurma olduğu, Musa, Davut ve Süleyman gibi Tevrat’ta söz edilen kralların hiçbir zaman yaşamadığını iddia eden bazı tarihçilerin tezlerini çürütmektedir. Velikovsky ve Rohl’a göre bu tarihçiler arkeolojik bulguları yanlış tarihte aramaktadırlar ve birkaç yüzyıl geri bakılırsa tüm kanıtların orada olduğu gözlemlenecektir.



Mısır’dan Çıkış’ın yer aldığı dönemdeki felaketler büyük göçlere de sebep olmuştur denebilir. İsrailoğulları tam bu dönemden sonradır ki Hyksoslar denilen bir kavmin işgaline uğramışlardır. Hem Velikovksy, hem de Rohl’a göre bu kavim Çıkış’tan sonra İsrailoğullarının Mısır yolunda karşılaşıp savaştığı Amalekliler’di. Mısırlıların Amu dedikleri ve ayrıca “Çoban Kralları” olarak da bilinen Hyksoslar, hiç karşılık görmeden Mısır’ı ele geçirdiler. Birkaç yüz yıl sonra işgalden uzak Mısır’ın Güney hanedanı Hyksosları ülkeden kovabilmişti. Arap tarihçilere göre Mekke civarında yaşayan Amalekliler kendi ülkelerinde büyük bir felaket sonrası göç etmişlerdi. Seller bazı kavimleri ortadan kaldırmıştı. Üzerlerine kara dumanlar çökmüş, karıncalar istila etmişti. Manetho’ya göre Dudimose’un döneminden hemen sonra Mısır, doğudan gelen bu gaddar ve acımasız kavim tarafından istila edilmişti. Amalekliler Mısır’da büyük tahribatlarla halkı esir ettiler. Velikovsky’e göre eski ahit Mezmurlar’da geçen “[Tanrı Mısırın üzerine...] Üzerlerine kızgın öfkesini, gazap, hışım, bela ve bir alay kötülük meleği gönderdi” aslında “Üzerlerine kızgın öfkesini, gazap, hışım, bela ve bir alay çoban kralları gönderdi.” Kötülük meleklerinin Mezmurlarda yazılışı malakhei-roim, bu aslında Çoban Kralları, anlamına gelir, doğrusu malakhim-roim olmalı.

Kutsal kitaplar Musa’yı olağanüstü vasıflarla donatır. O dönemde geçen olayların ve doğal felaketlerin arkasında doğal nedenler olması kanımca, bir dönüm noktasında bu felaketleri önceden bilen ve Tanrı’nın gazabı olarak yorumlayan güçlü, bilge bir liderin şanından bir şey eksiltmez. Manetho’nun da Mısır’ın o dönemde Tanrı’nın gazabına uğradığını belirtmesi bunu doğrular.         

Velikovsky’nin tezlerini doğru kabul etmek tarihe bakışımızı değiştirmekle kalmaz, bize bu önemli mesajı verir: Dünya tarihinde büyük felaketlerin rolü de büyük olmuştur ve bu olasılık her zaman için geçerliliğini korumaktadır. Velikovksy ve Rohl’un kitapları bu savı öne sürüyor


hermetics